KİTAP TANITIMLARIM 13.

 


“KARANLIK YILBAŞI ÖYKÜLERİ” – Kolektif, Bilgi Y., 276 s., 1. Baskı, 2017.

Yerli ve çağdaş korku yazarlarından 13 öyküden oluşan 275 sayfalık kitapta ilk dikkatimi çeken, büyük puntolarla basılmış olduğuydu. 200 sayfayı bulmazdı aslında. Kitabı sanıyorum Orkide Ünsür derlemiş. Önsözde onun imzası var. Kendi yazdığı bir öyküden yola çıkarak, 12 diğer arkadaşının katılımıyla bu kitabı ortaya çıkardıklarını söylüyor. Öncelikle genel değerlendirmelerimden başlayayım, daha sonra öykü öykü incelemelerime geçeceğim.

Genel olarak yılbaşı konseptinin kullanıldığı öykülerden bazıları aslında yılbaşını çerçeve olarak kullanmış durumda. Yani, o öykü yılbaşında geçmese de kendisinden bir şey kaybetmezdi. Yılbaşı deyince aklıma iki şey geliyor; öncelikle zamanda bir nokta ve başlangıç-bitiş-döngü terimlerini çağrıştırıyor; ikinci olarak da yılbaşı atmosferini yansıtan semboller (kar, Noel Baba, yılbaşı ağacı gibi). Öykülerde genelde ilki düşünülmüş ve vurgu yapılmış ama sembolizm konusunda yalnızca 4 öyküyü başarılı buldum. Tarz konusuna gelirsek, tüm öyküler korku, gerilim tarzında evet. Ancak karanlık, tekinsizlik ve korku gibi duyguları yaratmayı başaran öyküler birkaç taneyi geçmiyor maalesef. 1-2 tanesi sarkastik bir üslupla yazılmış. Bazıları modern dilde, bazıları daha klasik tarzda yazılmış. Hepsi ülkemizde geçiyor, kimisi İstanbul’da, kimisi taşrada. Başka boyutta geçen de var tabii ki. Genel değerlendirmelerimde son olarak konu ve karakterlere değineyim. Bu konuda da biraz çeşitlilik sıkıntısı var gibi kitapta. 4 öykü katil-cinayet-yamyam vb. 7 öykü hayalet-yaratık vb. içeriyor. Diğerlerinden bahsedeceğim.

Özlem Ertan, “Bir Yılbaşı Korkusu” adlı öyküsünde eşiyle ayrılmak isteyen ama ondan korktuğu için bir türlü söyleyemeyen bir kadın karakteri ele alıyor. Sevdiği başka biri vardır ve onunla evlenmek istemektedir. Yılın bu son günü İstanbul’da çalıştığı ofisten eve gittiğinde artık konuyu açmaya karar vermiştir. Ne olacaksa olsundur. Kadına şiddet, içimizdeki ikilik, yeni kararlar yeni başlangıçlar ve başlangıç-son kavramlarının yılbaşı odağıyla işlendiği bir öykü. Öykü 2. şahsa yönelik olarak yazılmış. Sanki “gözlerini kapat ve hayal et” der gibi: “Mutfağa gidip geri geliyorsun. Birden kocanı orda görüyorsun. Şöyle şöyle düşünüyorsun…” bu şekilde yazılmış öykü. Enteresan. Okuyucuyu karakterin yerine koymaya çalışmış yazar belki de. Ya da karakterin süper egosu anlatırmış gibi.

“Definenin Tılsımı”, Mehmet Berk Yaltırık tarafından yazılmış. Şive ve argo havada uçuyor. Vlad Dracula konusuna değinilmiş. Birkaç taşralı, sadece yılbaşında kapısı açılan gizli bir mağarada vampir bir hayalet tarafından korunan bir definenin peşine düşer ve başlarına iş gelir. Korku tarafı en fazla Ömer Seyfettin ve Dede Korkut kadardı. Zaten üslubu da onlara benziyor. “Sokarım altınına be, kaçmiyü ya!” diye konuşan karakterler bile içinde bulundukları korkunç durumu ciddiye alamıyorken okuyucu hiç alamaz.

Kubilayhan Yalçın’ın “Efendi Claus”u, ezoterik konulara değinen, kitaptaki en kısa (8 sayfa) öykü. Aslında öyküden ziyade bir mektup okuyoruz. Görsellerle de desteklenmiş öyküde okült bir tarikat tarafından gizil yüce bilgilerin yazıldığı “mikro-divit ve nano-mürekkeple yazılmış, üçüncü göz ya da elektron gözlükleriyle okunabilen kuantum şiir ya da atom altı edebiyat” bir kitaptan bahsediliyor. Yılbaşı ve Noel Baba’yla ilgili enteresan benzetmeler var. İlginç, kadim bilgilere değiniliyor. Teknik bilgi olarak ilginç ama öykü olarak yoğun, her cümlesi sıra dışı ve teknik olma çabasında: “mistik emperyalizm, politik okültizm, 7 dereceli Claustrum, 33 dereceli hürmasonluk, insular korteks, noosfer” gibi.

Demokan Atasoy’un yazdığı “Karanlık Bedava”da ise yılbaşını pek umursamayan, yalnız yaşayan yaşlı bir adamı, yılbaşı gecesi geçmişten gelen hayaletler ziyaret eder ve onu geçmişinde işlediği suçların-günahların olduğu anlara götürür. Burada da, söylendiği gibi yazılmaya çalışılan yerel dil var. “Bismilaa” lar “Eşedü enlaaa” lar da var.

“F*ck New Year”, Gübike Berkkam’ın yazmış olduğu, bir öykü. İsmi bile belli ediyor nasıl bir şeyle karşılaşacağımızı. Blog yazıları seviyesinde bir öykü. Arkadaşları tarafından yılbaşı öyküsü yazması istenen yazar (kendisini anlatıyor), yazacak bir şey bulamamaktadır. Yılbaşı akşamı başından bir olay geçer. Dil ve üslup konusunda fikir vereyim: “aylardır üç sikindirik öykü arasında gidip geliyorum”, “amk” gibi ifadeler…

Uğur Kılınç’ın “Çörten” adlı öyküsü üslup ve dil olarak tam bir gotik korku… Uşak’ın bir köyünde karlar altında kanyonun fotoğraflarını çekmeye giden gazetecinin, orada bir konakta yaşadıkları anlatılıyor. Konağın üzerinde şeytan-kız çocuğu karışımı bir çörtenden  (gargoyle) yola çıkan öykü, korku atmosferini ve dehşeti hissettirmeyi başarıyor. Ayrıca karakter yaratma anlamında da oldukça başarılı. İyi bir korku karakteri var öyküde. Klostrofobik, karanlık duyguları hissediyoruz. Kitabın en beğendiğim ikinci öyküsü oldu bu. Tek eleştirim var. Dilden, üsluba; ana karakterden konuya ve işleyiş tarzına kadar tamamen Lovecraft kopyası. Hani iyi niyetle “etkisi” demek isterdim ama etkilenmekten çok daha fazlası var. Yine de klasik gotik tarzda yazılmış bir öykü okumak oldukça iyiydi.

“Seneye Görüşürüz”de Funda Özlem Şeran, ülkemizdeki güncel sorunlardan birine, yobaz zihniyete değiniyor. Muhafazakâr görüşlü, yılbaşı kutlamaya karşı olan ve grup halinde mücadele edip bir yere varamayan nefret dolu bir karakter, Noel Baba kostümüyle çalışıp para kazanan birisiyle kavgası ve onu takibi sonucu bir şekilde onların ailesinin ağına düşer. Biraz delice, yer yer eğlenceli yerleri olan bir öykü.

Uğur Batı, öyküsü “Ölü(m)sever”de bir seri katilin itiraflarını anlatıyor. Farklı öldürme yöntemleriyle ilgili ilginç bilgiler okuyoruz. Karakteri de biraz felsefe ve psikolojiden bahsederek derinleştirmeye çalışıyor. Ayrıca öykünün adından da anlaşılacağı üzere, nekrofil bir karakter.

“Tatsız Masal” adlı Murat Baykan tarafından yazılan, kitaptaki yılbaşı atmosferi ve simgelerinin en iyi kullanıldığı öykü; bize bir aile evinde yılbaşında yaşanan doğaüstü bir olayı anlatıyor. Donmaya başlayan şömine alevi, yavaş yavaş evin içine işleyip genişleyen donma, kar yağması olayı, küçük bir kızın hayaleti ve sadece evdeki çocuk gördüğünde hareket eden ama ebeveynler baktığında kımıldamadan duran kardan adam karakteri oldukça iyi bulduğum yönleri öykünün. Konuyu ve finali çok etkileyici bulmasam da yine de kitaptaki orta üstü öykülerden birisi olarak değerlendirebilirim.

Kitapta en beğendiğim öyküye gelelim. Hatta kitaptaki tek çok iyi öykü diyeyim benim fikrimce. Işın Beril Tetik’in “Yolculuk” adlı öyküsü... Bir kere korku-dehşet atmosferi yaratma konusunda iyi bir kalemi, tarz olarak bütünlüğü var. Peki, beni ne etkiledi bu öyküde onlardan bahsedeyim. Yılbaşıyla ilgili “ağaç” simgesini kullanan öykü, hayat-başlangıç-son ve sonsuz devinimin-yolculuğun cehennem olduğunu çıkarsayabileceğimiz bir alt metne sahip. Ayrıca benim çok sevdiğim, öykünün sonunun başlangıca atıf yapması ya da geri dönmesi de söz konusu. Diğer öykülerdeki hayalet, yaratık, katil meselelerinden daha farklı yaratılmış özgün bir karakter ve senaryo söz konusu. “Evil Dead” gibi kült korku filmlerinin tekinsiz orman-ağaç konusu ve atmosferi; David Cronenberg, John Carpenter’ın eski filmlerinden aşina olduğumuz “deformasyon korkusu” denilen alt türde bolca işlenen ve Clive Barker’dan da aşina olduğumuz et-doku-yaratık-cehennem imgeleri; karakterlerin sürreal, düşsel atmosferi muazzam. Vurucu final konusunda da kitaptaki tek örnek olduğunu düşünüyorum. Diğer öykülerde bu eksik aslında en çok… Ya tatmin etmiyor ya da kolayca tahmin edilebiliyor sonları. Elbette bir öyküyü iyi yapan tek şey sonunu tahmin edip edememek değildir ama onlardan bir tanesidir. Hele ki bu tarz, olay odaklı ve amacı korku-gerilim yaratmaya çalışmak olan öykülerde… Yoksa alt metinleri ya da karakterlerin psikanalitik veya felsefi açılımlarını konuşturacak güçte yazabiliyorlarsa vurucu finali es geçebilirim.

“Yeni Arkadaşlar” adlı öykü ise Alper Kaya tarafından yazılmış. Ege’de iflas etmek üzere olan bir bar sahibi yılbaşında mekân kiralayacak yer arayan bir grup gence barını kiralar. Kendisi de onlara katılır. Bolca seksi hatunların detayları ve cinsellik içeriyor öykü.

Orkide Ünsür, “Dönüş” adlı öyküsünde tecavüze uğrayan ve öldü düşüncesiyle ormana henüz gömülen bir genç kızın, Türk mitolojisinden karakterler yardımıyla kurtuluşunu anlatıyor. Kış günlerinde yolcuların karşısına çıkan Karakoncolos denilen demon ve kurt aracılığıyla oradan kurtulur. Ülkemizdeki güncel ve hassas bir konuya atıf yapması takdire şayan…

Son öykü ise Galip Dursun’ın “Karşının Yolcuları”… Yılbaşı akşamüstü, yağıştan dolayı elektrikleri kesik kaotik bir İstanbul ortamında, Anadolu yakasında oturan kız arkadaşının yanına gitmek için bir dolmuşa binen karakterimiz, öyküye adını veren radyo programını dinler yol boyu. Öykü, finalde vermesi gereken gizemin çözülmesini ortasında veriyor. Delice karakterler ve tekinsiz atmosfer hoştu. Dil ve betimlemeler konusunda da başarılı bulduğumu söylemeliyim yine de. Sadece aralara küfür serpiştirmeyi zorunlulukmuş gibi görüyor izlenimi veriyor bana.

Evet, konu fantastik öyküler olunca böyle uzun uzun yazmadan edemedim. Çünkü en sevdiğim ve en çok okuduğum tarz bu. Sonuç olarak “Yolculuk” ve “Çörten” aklımda kalacak bu kitaptan. Yine de ülkemizde bu tarzda emek verenlere saygı duyuyor ve ellerine sağlık diyorum. Okuyucu olarak beğenip beğenmemek bize kalıyor tabii.

Yorumlar

SİZİN İÇİN ÖNERİLEN DİĞER İNCELEMELER