KİTAP TANITIMLARIM 201.

“SİSİFOS SÖYLENİ” (Le Mythe de Sisyphe) – Albert Camus, Can Y., 159 s., 50. Basım, 2022.


“Gerçekten önemli olan bir tek felsefe sorunu vardır, intihar.”

 

Bu argümanla açılıyor kitap. Yani, hayatın yaşanmaya değip değmediğini irdeleyerek bir yargıya varmak, böylece felsefenin temel sorusuna yanıt vermek amaçlanıyor. Dolayısıyla şimdi tanıtacağım kitap, bir felsefe, daha doğru bir ifadeyle felsefi deneme kitabı. İki yerde edebiyat inceleme de içeriyor. Bu tarzda bir kitabı tanıtmadan önce değinmek istediğim birkaç şey var: Öncelikle, benim kitap tanıtımı yazmaktaki birinci amacım, o kitapları okumamış insanlar için ön bilgi/ön fikir oluşturmak ve onları kitapları okumaya teşvik ederek okuma eylemine olası bir katkı sağlamaktır. İkinci amacım ise kitapları okumuş olan insanlara bir katkı sağlayabilmek, onlardan eleştiri alabilmek ve fikir alışverişinde bulunabilmektir. Dolayısıyla akademik, bilimsel değeri olan bir yerde asla değildir tanıtımlarım. Sonra, kendim de geriye dönüp bakacağım bir külliyat oluşturmak, kendimi gerçekleştirme arzumu tatmin etmek, diğer amacımdır. Son olarak, kendimi aşabilmek, kendimle ve metinlerle mücadele ederek entelektüel olarak ilerlemeye çalışmak isteğidir. Bunları belirttikten sonra kitabın tanıtımına devam edeyim.

Bir felsefe kitabını iyi anlayabilmek için, şüphesiz sistematik bir ön okuma, ön bilgi, ön eğitim gerekir. Her ne kadar bu kitap terminolojiye boğulmuş, sistemli ve büyük bir felsefe kitabı olmayıp, samimi bir dille yazılmış görece kısa bir felsefi deneme olsa da, öncelikle temel felsefe bilgisi (filozoflar, akımlar, felsefe tarihi vs.) edinimimizin olmasının bize katkısı büyük olacaktır. Bir felsefi denemede, bir önerme ortaya atılır, sonra bu önerme açımlanarak, irdelenerek bir yargıya varılır. Bu yargıya yapılacak olumsuz eleştiriler de çürütülmeye çalışılır, ulaşılan yargı temellendirilir ve savunulur. En önemlisi de o güne kadar bu konuyla ilgili argümanları olan filozoflara, akımlara göndermeler yapılmalıdır. Ayrıca edebiyat, mitoloji gibi diğer alanlara da yapılacak göndermeler metni zenginleştirir.

Bunları belirttikten sonra yazardan kısaca bahsedelim. Daha önce de kısa bir kitabını tanıtmıştım. Fransız, Albert Camus (1913-1960), 20. yüzyılın önemli edebi karakterlerindendir. Aslen bir filozoftan ziyade bir yazar olarak kendisinden bahsedebiliriz. Zira çoğunlukla kurgu roman, hikâye, oyun yazmıştır. Bunun yanında bazı deneme kitapları da vardır. Ancak, kendisinin felsefeyle ve bazı akımlarla bağlantısı da zikredilir ve nihayet elimdeki kitap onun esas felsefi görüşünü oluşturan kitaptır. Bu kitaptaki görüşü, diğer kurgu eserlerinin çoğunun, özellikle “Yabancı” ve “Veba” adlı romanlarının ana fikrini oluşturur.  Kendisini bir felsefi akım içerisinde görmeyen Camus’un adı sıklıkla “Varoluşçuluk” akımıyla zikredilir. Ancak, yine kendisi kabul etmese de bu kitapta da görülebileceği gibi, esasen “Absürdizm” akımına dâhil edilebilir. Absürdizm, Camus’tan bir asır önce Danimarkalı filozof Søren Kierkegaard’a dayandırılabilir ki Camus bu kitapta kendisinden sıkça bahseder. Diğer bazı yazar, sanatçı ve filozoflarla beraber Schopenhauer ve Nietzsche’ye de atıfta bulunur ayrıca. “Sisifos Söyleni”, absürdizmin sınırlarının net olarak belirlenip, anlamının ortaya çıktığı eser olarak görülmektedir. Absürdizm, çok kısaca söylemek gerekirse, herhangi bir yaratıcı olmadığından insanlığın evrende bir anlam bulmasına yönelik uğraşlarının boşa bir çaba olduğunu ve eninde sonunda bu anlam uğraşının başarısız olacağını söyleyen felsefi düşünce akımıdır.

Dolayısıyla kitapta en çok karşılaşacağımız, Fransızca “absurde” kelimesi, dilimize “uyumsuz” olarak çevrilmiş ve çevirmen Tahsin Yücel, daha kitabın başında bu ifadeyle ilgili şöyle diyor kısaca: “Sözcük anlamı ‘usa, mantığa uymayan, abes, saçma boş’ olmasına rağmen, kitapta bu anlamları aşar, sıfat olarak kullanıldığında (uyumsuz insan, uyumsuz yaratım vb.), insan açısından evrenin mantığa aykırılığını, tutarsızlığını anlamış, her şeyi olduğu gibi gören, bilinçli insan ya da düşünceyi belirtir.” Bunun ardından, kitabın adından bahsedelim. Kitaptaki 4 ana bölümden sonuncusunun da adı olan kitabın ismindeki Sisifos, Yunan Mitolojisinde, sonsuza kadar büyük bir kayayı bir tepenin en yüksek noktasına dek yuvarlamaya mahkûm edilmiş bir kraldır. Kitaptaki bölümleri irdelerken bunu tekrar ele alacağım. Kitap, anlaşıldığı gibi uyumsuz (absürt) ya da saçma felsefesini ortaya koyuyor. Uyumsuz (saçma) olanın, insanın hayata anlam yüklemeye yönelik temel ihtiyacı ile buna yanıt olarak evrenin mantıksız sessizliğinin yan yana gelmesinde yatmakta olduğunu belirtiyor. Camus, saçmalığın farkına varmanın intiharı haklı çıkarmadığını ve bunun yerine isyan gerektirdiğini iddia ediyor. Daha sonra uyumsuz (absürt) hayata birkaç yaklaşımın ana hatlarını çiziyor. Dediğim gibi son bölümde de, insan yaşamının saçmalığını, bir kayayı bir dağın yukarısına itmek gibi aynı anlamsız görevi sonsuza dek tekrarlamaya ve sonra tekrar yuvarlandığını görmeye mahkûm olan Sisifos'un durumuyla karşılaştırıyor. Deneme, "Mücadelenin kendisi bir adamın kalbini doldurmaya yeter. Sisifos'u mutlu hayal etmek gerekir" sonucuna varıyor.

İlk ana bölüm olan “Uyumsuz Bir Uslamlama”da Camus, şu absürt durumu anlatarak başlıyor: Hayatımızı yarına dair bir umut üzerine kuruyoruz, ancak yarın bizi ölüme yaklaştırıyor ve nihai düşmanımız; insanlar sanki ölümün kesinliğinin farkında değilmiş gibi hayatlarını yaşıyorlar. Dünya, ortak romantizminden bir kez sıyrıldığında, yabancı, tuhaf ve insanlık dışı bir yerdir; gerçek bilgi imkânsızdır ve rasyonalite ve bilim dünyayı açıklayamaz: hikâyeleri nihayetinde anlamsız soyutlamalarla, metaforlarla biter. Saçma (uyumsuz, absürt) durum budur ve saçmalığın farkına varıldığı andan itibaren, bir tutku haline gelir, en üzücü olan budur. Saçma olan ne dünyadır, ne de insan düşüncesi: Saçma, insanın anlama ihtiyacı dünyanın mantıksızlığıyla buluştuğunda, mutlak ve birlik iştahı bu dünyayı bir şeye indirgemenin imkânsızlığı ile karşılaştığında ortaya çıkar. Daha sonra bu absürt hissini tanımlayan ve onunla başa çıkmaya çalışan Martin Heidegger, Karl Jaspers, Lev Shestov, Søren Kierkegaard ve Edmund Husserl gibi birkaç filozoftan bahsediyor. Tüm bunların, ya Kierkegaard ve Shestov örneğinde olduğu gibi, aklı terk edip Tanrı'ya dönerek ya da aklı yükseltip nihayetinde her yerde bulunan Platonik görüşe vararak, orijinal saçma konumla çelişen sonuçlara ulaşarak ‘felsefi intihara’ vardığını iddia ediyor. Uyumsuzluğu ciddiye alıp sonuna kadar peşinden gitmek isteyen Camus için bu “sıçramalar" ikna edici olmuyor. Saçma olanı ciddiye almanın, insan aklının arzusu ile mantıksız dünya arasındaki çelişkiyi kabul etmek olduğunu belirtiyor. O halde intihar da reddedilmelidir diyor: insan olmadan saçma var olamaz. Çelişki yaşanmalı; mantık ve sınırları, yanlış bir umut olmaksızın kabul edilmelidir. Bununla birlikte, saçma asla kalıcı olarak kabul edilemez: Sürekli yüzleşmeyi, sürekli isyanı gerektirir. Metafizik anlamda insan özgürlüğü sorunu saçma insanın ilgisini kaybederken, o çok somut bir anlamda özgürlük kazanır: artık daha iyi bir gelecek ya da sonsuzluk umuduyla bağlı değildir, hayatın amacını kovalamaya ya da anlam yaratmaya ihtiyaç duymaz, ortak kurallarla ilgili bir özgürlüğün tadını çıkarır. Saçma olanı kucaklamak, mantıksız dünyanın sunduğu her şeyi kucaklamak anlamına gelir. Yaşamda anlam yoksa değerler ölçeği de yoktur. "Önemli olan en iyi yaşayan değil, en çok yaşayandır." Böylece Camus, saçma olanı tam olarak kabul etmenin üç sonucuna varır: isyan, özgürlük ve tutku.

İkinci bölümün ismi “Uyumsuz İnsan”. Uyumsuz insan nasıl yaşamalı? Açıkçası, hepsi daha yüksek güçlere veya gerekçelendirmeye dayalı olduğu için hiçbir etik kural geçerli değildir. Dürüstlüğün kurallara ihtiyacı yoktur. Her şeye izin var. Bir rahatlama ya da neşe patlaması değil, daha çok bir gerçeğin acı bir şekilde kabul edilmesi… Camus daha sonra saçma hayatın örneklerini sunmaya devam ediyor. 3 alt başlıkla, 3 uyumsuz insan örneği veriyor: Don Juan, oyuncu (aktör) ve fatih (fetheden). Tutkulu hayatı dolu dolu yaşayan baştan çıkarıcı Don Juan ile başlar. Kendisini hem kısa ömürlü hem de istisnai olarak tanıyan asil aşk yoktur. Bir sonraki örnek, geçici şöhret için geçici hayatları tasvir eden aktördür (oyuncu). Görünüşün, varlığı ne ölçüde yarattığını gösteriyor. Oyuncu, saatler içinde, seyirciler arasındaki adamın bir ömür boyu kat ettiği çıkmaz yolun tüm seyrini kat ediyor. Camus'nün saçma insana üçüncü örneği, insanlık tarihini etkilemek ve onunla tam olarak ilgilenmek için tüm sonsuzluk vaatlerinden vazgeçen fatih, savaşçıdır. Hiçbir şeyin kalıcı olamayacağının ve hiçbir zaferin nihai olmadığının farkında olarak tefekkür yerine eylemi seçer.

Üçüncü bölüm olan “Uyumsuz Yaratım”da Camus absürt yaratıcıyı veya sanatçıyı irdeliyor. İşte bana en çok hitap eden bölüm… Açıklama imkansız olduğundan, absürt sanat dünyadaki sayısız deneyimin betimlenmesiyle sınırlıdır. Dünya açık olsaydı, sanat olmazdı. Uyumsuz yaratılış da elbette yargılamaktan ve en ufak bir umut gölgesine bile imada bulunmaktan kaçınmalıdır. Daha sonra Dostoyevski'nin eserlerini, özellikle “Bir Yazarın Günlüğü”, “Ecinniler” ve “Karamazov Kardeşler”i bu ışıkta inceliyor. Tüm bu çalışmalar absürt konumdan başlar ve ilk ikisi felsefi intihar temasını araştırır. Bununla birlikte, hem günlük hem de son romanı “Karamazov Kardeşler”, nihayetinde umuda ve inanca giden bir yol bulur. Ek bölümünde olduğu gibi bu kısımda da kitap, felsefi deneme olduğu kadar edebiyat inceleme mahiyetine bürünerek disiplinlerarasılığın önemini bize gösteriyor.

Gelelim son bölüme. Kitaba adını da veren “Sisifos Söyleni” adlı son bölümde Camus, Sisifos efsanesinin ana hatlarını çiziyor. Tanrılar onun cezasının sonsuza dek sürmesine karar verdiler. Bir kayayı dağın tepesine itmek zorunda kalacaktı, tepeye ulaştıktan sonra kaya tekrar aşağı yuvarlanır ve Sisifos baştan başlamak zorunda kalırdı. Camus, Sisifos'u hayatı dolu dolu yaşayan, ölümden nefret eden ve anlamsız bir göreve mahkûm edilmiş absürt bir kahraman olarak görmektedir. Camus, Sisifos'un sonu gelmeyen ve anlamsız emeğini, fabrikalarda ve ofislerde beyhude işlerde çalışarak geçirilen modern yaşamların bir metaforu olarak sunar. Bugünün işçisi, hayatında her gün aynı görevlerde çalışıyor ve bu yaşam, Sisifos’un hayatından daha az saçma değil. Ancak, yalnızca bilinçli hale gelindiği ender anlarda trajik. Camus, yeniden başlamak için dağdan aşağı inerken Sisifos'un düşünceleriyle ilgilenir. Taş dağdan aşağı düştükten sonra Camus, "Sisifos beni o dönüş, o duraklama sırasında ilgilendiriyor. Taşa bu kadar yakın çalışan bir yüz zaten taşın ta kendisidir! Adamın ağır bir şekilde geri indiğini görüyorum. Sonunu asla bilemeyeceği azaba doğru ölçülü bir adım." Bu, kahramanın sefil durumunun bilincine vardığı gerçekten trajik andır. Umudu yok ama "Küçümsemeyle aşılamayacak hiçbir kader yoktur." Gerçeği kabul etmek onu fethedecektir; Sisifos, tıpkı absürt adam gibi, zorlamaya devam eder. Camus, Sisifos'un görevinin anlamsızlığını ve kaderinin kesinliğini kabul ettiğinde, durumunun saçmalığını fark etme ve memnun bir kabullenme durumuna erişme özgürlüğüne sahip olduğunu iddia eder. Camus, benzer şekilde lanetlenmiş Yunan kahramanı Oedipus'a selam vererek, her şeyin yolunda olduğu, gerçekten de Sisifos'u mutlu hayal etmek gerektiği" sonucuna varır.

“Franz Kafka’nın Yapıtında Umut ve Uyumsuz” adlı ek bölüm var bir de kitabın sonunda. Edebiyat inceleme mahiyetindeki bu kısımda Camus, absürt felsefesi ışığında Kafka’nın bazı eserlerini irdeliyor. Kafka'nın romanlarının, absürt durumun zarif bir tanımını temsil ettiğini kabul ederken, onun absürt bir yazar olmadığından, çünkü eserlerinin bir umut ışığı taşıdığından bahsediyor.

Böylece kitap sonlanıyor. Şimdi, başlangıca dönüp kitabın vardığı sonucu, son yargıyı özetlemeye çalışalım. Camus nihai olarak; mutluluğun, kişinin hayatını saçmalığın (absürdün, uyumsuzluğun) farkında olarak yaşamasıyla ilgili olduğunu, çünkü bilincin varlığımızı daha iyi kontrol etmemize izin verdiğini savunuyor. Sisifos’un durumuna sonsuza kadar çare bulamayacağını bilir fakat “tepelere doğru tek başına didinmek bile bir insanın yüreğini doldurmaya yeter” diyerek intiharı haksız çıkartır. Nihai tahlilde, intihar edilmemelidir, hayat yaşanmalıdır; ancak absürdün bilincinde olunarak, uyumsuz insan olarak, isyan ederek, özgürlüğü arayarak ve tutkuyla. Görüldüğü gibi, varoluşçuluk gibi absürdizm de nihilizmden ve pesimist bakış açılarından farklı. Camus, karanlık gibi başlayan dünya görüşünü umutlu bitiriyor. Zaten; Schopenhauer, Pessoa, Caraco ya da Cioran gibi bir depresiflik hissettirmez. Aksine, üslubu sıcaktır, umutludur.

Felsefe ve edebiyatla ilgilenenlere, ön bilgilere sahip olmak koşuluyla kitabı öneririm. Bilginin öz değerine sarılarak, entelektüel sermayenize önemli bir katkı yapacaksınız. Camus, hayatı ve eserleri, Sisifos miti ve bu kitap hakkında en hızlı olarak daha ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler, aşağıdaki referanslara göz atabilirler.

 

REFERANSLAR

https://tr.wikipedia.org/wiki/Albert_Camus

https://tr.wikipedia.org/wiki/Abs%C3%BCrdizm

https://tr.wikipedia.org/wiki/Sisifos_S%C3%B6yleni

https://tr.wikipedia.org/wiki/Sisifos

https://en.wikipedia.org/wiki/The_Myth_of_Sisyphus

Yorumlar

SİZİN İÇİN ÖNERİLEN DİĞER İNCELEMELER