KİTAP TANITIMLARIM 124.

“GÜZEL VE ESRARENGİZ” –Kenan Hulusi Koray, Laputa Y., 76 s., 1. Baskı, 2018.

 

“O esrarengiz bir kadındı. Ve zaten kadınları hiçbir zaman anlamış değilim.”

 

Yerli bir yazarla karşınızdayım bu sefer. Cumhuriyet Dönemi’nin ilk edebi topluluğu olan, 1928 oluşumlu “Yedi Meşaleciler”den birisi Koray ve de içlerindeki tek öykü yazarı. Diğerleri hep şair. Edebiyat dünyasında bir tıkanıklık olduğundan yakınıp, yeni bir soluk getirmeyi amaçlamışlar. Edebi ilkelerini “samimiyet, canlılık ve devamlı yenilik” olarak belirlemişler. Amaçlarını gerçekleştiremedikleri belirtiliyor kaynaklarda. Diğerlerini bilmiyorum ama Koray’ı ele alırsak o 3 ilkeyi de öykülerinde bulabildiğimizi söylemeliyim. Üstelik korku öyküleri yazıyor. Dahası, Türk Edebiyatı’ndaki ilk korku yazarı olarak lanse ediliyor. Elimdeki kitap da yazarın, ortalama onar sayfalık 7 adet öyküsünü içermekte. Daha önce Gram Gotik kitaplarını tanıtırken Koray’ın 3 öykülük bir kitabını da tanıtmıştım. O 3 öykü burada da mevcut: “Kavaklıkoz Hanında Bir Vaka”, “Kıllı Maymun” ve “Dirilen Mumya”. Diğer 4 öyküyü ise ilk kez okudum.

Koray, samimi bir dille ve çeşitli konularda yazmış öykülerini. Ortak noktaları korku/gerilim öyküleri olması. Ölümden dönme, kötü kehanet, cinayet, mekan tekinsizliği, doğaüstü fenomen gibi farklı ana temalarla kurulmuş öyküler. Kitaba adını veren öykü hariç, yalnızca kurguya yaslanmış, olay odaklı öyküler bunlar. Edebi ağdalı bir dil, estetik, sanatsal kaygı, betimleme gücünden ne yazık ki yoksunlar. Koray’ın etkilendiği yazarlarla kıyaslayınca böyle tabi. Horace Walpole, Baudelaire gibi isimlerle kıyaslayınca onlardan yalnızca temaları almış olduğunu görüyorum. Ömer Seyfettin seviyormuş bir de.

Şu an dilimizde pek kullanılmayan bazı kelimeler de içerdiği için öyküler, bu kelimeler sayfaların altında açıklanmış. Yayınevinin bunu yapması okur için faydalı olmuş. Yoksa sözlüğe başvurmak zorunda kalacaktım. Örneğin: vazıh, şehsuvar, müsekkir, tecessüs, hissikablelvuku, işmizaz, badiye vs. Fakat endişelenmeyin, çok değil. Sayfa başı 1-2 kelime.

Kitaba adını veren öykü “Güzel ve Esrarengiz”, en beğendiğim öykü oldu. Bir kere burada betimleme gücü daha iyi yazarın. Sanki diğer öyküleri daha amatörken yazmış da burada gelişmiş gibi bir izlenim veriyor. İkincisi ana fikir ve temalar güçlü. Hikâye, âşık olduğu kadını öldüren bir adamın yine birinci ağızdan anlattıklarından oluşuyor. Diğer öykülerde işlenen konular gibi, bu da özgün olmasa bile vurguladığı nokta etkileyici. Bireyin kendi zihinsel muhakemesinin, konu saplantılı aşk olduğunda kıskançlık ekseninde nelere yol açabileceğinin çarpıcı bir örneği. Ayrıca kadına şiddet üzerinden, toplumsal cinsiyet üzerinden de okumak gerekli.

“Kavaklıkoz Hanında Bir Vaka”, ikinci beğendiğim öykü. Sheridan Le Fanu’nun tekinsiz mekân öykülerine benzer bir yol izliyor. Anlatıcı, Konya ile Beyşehir arasında Kavaklıkoz tepelerinden birinin eteğine kurulmuş bir handa yaşadığı gerilimli, gizemli bir olayı anlatır. Açılıştaki “Bir Garip Adam” adlı öyküde bir ağacın, ölümüne neden olacağı kehaneti yüzünden ormandan ve ağaçlardan korkan “garip bir adam” Tokatlı Yusuf’un ormanda çalışmak zorunda bırakılmasıyla gelişen olaylara tanıklık ediyoruz. “Dirilen Mumya”, adı üzerinde, bir müzede dirilen bir mumyayı anlatıyor. Olaylara tanıklık eden birinci kişiden okuyoruz yine yaşanılanları. Haliyle, mitolojiye ve tarihe göndermeler var. “Kıllı Maymun” sizi rahatsız edecektir. Hindistan’dan getirdiği bir maymunu, anlatıcının eşi çok sevmektedir. Biraz fazla sevmektedir… Türler arası ilişkiyle ilgili cüretkâr bir senaryo… “Belki Bir İllüzyon” adlı öyküde, Yörük köyüne yaya olarak posta hizmeti yapan 27 yaşındaki Hüseyin Tanrıbilir’in yaşadıkları, üçüncü anlatıcıdan aktarılıyor. Yolda gördüğü köylü kızına kafayı takmıştır. Yaşlı bir adam tarafından uyarılmasına rağmen, onun peşinden gider. Belki de gördüğü gerçekten bir köylü kızı değildir kim bilir… Üçüncü anlatıcıdan anlatılan son öykü, “Esma’nın Aşkı” ise bizi çöl atmosferindeki bir aşk masalına götürerek bir nevi “Bin bir Gece Masalları”na öykünüyor.

Sonuç olarak kendi içinde değerlendirdiğimizde; temalarının çeşitliliğiyle, samimi diliyle ve o dönemki yerli edebiyatımızda olmayan bir türde yazmış olmasıyla, korku fanlarının ilgisini hak ettiğini düşünüyorum yazarın. Dolayısıyla türün fanlarına kitabı öneriyorum. Her ne kadar birçok öykü sade dilli, kahvede anlatır gibi yazılmış olsa da kitaba adını veren öykü gibi bazılarında güzel yapılar var. Klasik korku üstatlarının sizde yarattığı etki gibi bir durum beklemeyin elbette.

Bir dipnot: Yazar 1943 yılında henüz 37 yaşındayken, Adapazarı’nda yedek subay olarak askerlik yaptığı sırada tifüsten vefat etmiş maalesef.

 

“Bir evdeki merdivenler gıcırdar, tavanlar esner, nereden hız aldığı belli olmayan bir rüzgâr sofalarda yılan gibi kıvrılırsa; orada muhakkak ve mutlaka bir felaket olacaktır. Zira felaket böyle ses verir, böyle esner, böyle dolaşır.” – Güzel ve Esrarengiz

 

Yorumlar

SİZİN İÇİN ÖNERİLEN DİĞER İNCELEMELER