KİTAP TANITIMLARIM 143.

 

“BATAN GÜNEŞ” [斜陽 (Şayoo)] – Osamu Dazai, Olvido Y., 125 s., 3. Baskı, 2020.

 

“Benim gibi bir bitkinin bu dünyanın havasında ve ışığında yeşermesi çok zor.”


Sonsuz okuma yolculuğunda, kitaplar birbirinin kapısını açıyor. Sevdiğin bir tarzdan ve yazarlardan başlıyorsun, çember giderek genişliyor. Korku öyküleriyle başlayıp diğer edebi türlere, felsefeye, psikolojiye ve diğer tarzlara doğru açıldım yıllar içerisinde. Zira birbiriyle iç içe, dirsek teması halinde, disiplinlerarasılık – metinlerarasılık var. Kitap tanıtımlarımda da ağırlık, korku edebiyatında olsa da yukarıda saydığım diğer tarzlarda dikkatimi çeken kitaplara yer veriyorum. Bu kitap da dram tarzı bir kurguyla onlardan birisi. Daha önce tanıttığım, “Cehennemin Kapıları” adlı Japon yazarların öykü derlemesinden oluşan kitapta, Osamu Dazai’nin bir öyküsünü okumuş ve çok beğenmiştim. O kitabı korku öyküleri olduğunu zannederek almış ama dramatik öykülerden oluştuğunu görmüştüm. Dazai’nin öyküsü atmosferiyle, insanı ağır duygulandıran dramatizasyonuyla içime işlemişti ve yazarı not etmiştim. Bu da yazardan okuduğum ikinci eser oldu.

Yazarın hayatı da ilginç. 1909 doğumlu yazar, alkol-esrar bağımlısıymış. Verem gibi çeşitli sağlık sorunlarıyla da uğraşmış. Birkaç kez intiharı denemiş ve nihayetinde 39 yaşındayken, uğruna eşi ve çocuklarını terk ettiği sevgilisiyle yağmur sularının taşıdığı bir kanala atlayarak yaşamına son vermiş. Böyle birisi ne yazsa okurum yani.

Novella, birinci ağızdan, Kazuko isimli genç kadının ağzından anlatılanlardan kurgulanmış. Japonya’nın savaştan yeni çıktığı; sosyal düzeni, ekonomisi, insanlarının alt üst olduğu bir ortamda geçiyor. Ancak bu ortam, arka planda. Ön planda, bir ailenin dramı yer alıyor. Kazuko, erkek kardeşi Naoji, annesi ve hayranlıkla karışık aşkı kitaptaki karakterler. Durağan, varoluşsal meselelerin, içsel düşüncelerin ağırlıkta olduğu bir yapı var. Fazla olay cereyan etmiyor yani. Finaldeki trajik olaylar çaresizlik ana fikrini destekliyor.  Sade bir dil, minimalist bir üslup. Varoluş, yaşamın anlamı, yalnızlık, imkânsızlık, birey ve toplum çatışması, ölüm temaları işleniyor. Yer yer Marksizm ve devrim gibi siyasi değinmeler de düşüncelerde karşımıza çıkıyor. Sakin, hüzünlü, realist bir kitap… Kitabın adı da, doğan güneşin ülkesi olarak bilinen Japonya’dan geliyor.

Varoluşçuluk, nihilizm, minimalizm gibi akımlarla ilgilenenler ile trajik, realist kurgu eserleri sevenlerin ilgisini çekeceğini düşünüyorum kitabın.

 

SEÇTİĞİM ALINTILAR:

“Dünyanın iyi ve saygın bulduğu tüm o insanların yalancı ve yapmacıklı olduklarından eminim. Dünyaya güvenmiyorum.”

“Dünyayı tanımıyorum. Onu bilip, anlayan var mı diye düşünüyorum. Hepimiz, ne denli yaşlanırsak yaşlanalım, çocuk kalıyoruz. Hiçbir şey anlamıyoruz.”

“Neden cinsel aşk kötüdür de manevi aşk iyidir? Anlamıyorum. Aynı şey olduğunu düşünmekten kendimi alamıyorum. Anlamayacağı bir aşk, bir tutku uğruna ya da bunların içerdiği hüzün uğruna cehennemde vücudunu ve ruhunu yok edebilen bir kadın olmak isterdim.”

“Ölümümün sana vereceği üzüntü türünü biliyorum. Hiç kuşkusuz, haberi alınca ağlayacaksın, üstelik ele güne karşı ağlaman gerekir, ama yaşamın verdiği acıdan ve bu kahrolası ömrü sürüklemekten tamamen kurtulduğumu düşünecek olursan sanırım acın geçmeye başlayacaktır.”

Yorumlar

SİZİN İÇİN ÖNERİLEN DİĞER İNCELEMELER