KİTAP TANITIMLARIM 118.

 

“CTHULHU MİTOSU ÖYKÜLERİ 3. KİTAP” (Tales of The Cthulhu Mythos 3) – Kolektif, İthaki Y., 314 s., 1. Baskı, 2001.

 

“Korkunç olan, korkunç olanı algılayacak bir zihnin yokluğuydu!”

 

Lovecraft hayranları buraya! Üstadın yarattığı kozmik korku tarzı ve mitosuyla ilgili toplama öykülerden oluşuyor kitap. “Bu 3. kitapsa ilk ikisi nerede?” diye sorabilirsiniz. İthaki Yayınları, zamanında Lovecraft’ın “Deliliğin Dağlarında” ve “Cthulhu’nun Çağrısı” isimli kitaplarını o şekilde ilk 2 olarak basmış. Mitosun yaratıcısının kendi kitaplarından sonra da 3. kitapta, Lovecraft ile birlikte farklı yazarların konuyla ilgili öykülerine yer vermiş.

Kitapta yer alan yazarların çoğu Lovecraft’ın arkadaşı ya da birlikte çalıştığı kişiler. Zaten, mitosa yaratıklar ekleyip geliştiren, katkı sağlayan yazarlar: Clark Ashton Smith, Robert E. Howard, Frank Belknap Long, August Derleth, Robert Bloch ve Henry Kuttner. Lovecraft’tan da yine 2 öykü yer alıyor kitapta. Toplamda 13 öykü ve James Turner’dan bir Önsöz’den oluşuyor kitap. Aslında Lovecraft kozmik korku öykülerinde bahsettiği yaratık ve tanrıları ne sistematik şekilde tablolaştırdı ne de buna “Cthulhu Mitosu” adını verdi. Mitosun geliştirilmesi çoğu bu kitapta yer alan diğer yazarlar tarafından yapıldı. Lovecraft, “Arkham Döngüsü” adını vermişti aslında bu tarz öykülerine. Balıksırtı çatılı evlerin yer aldığı kasaba Arkham, Lovecraft öykülerinde olayların geçtiği sık kullanılan bir mekândır. Bu öykülerin bazılarında da geçmekte.

Öykülerin ortak noktalarına gelecek olursak aslında bütün öyküler zaten tamamen ortak temaları, olayları yansıtıyor. Anlatıcının ya da başkarakterlerin kapısını araladığı gizemli meselelerin ardından bilinmesi insanı dehşete düşüren, insanlığı aşan evrensel korkunç gerçekler ortaya çıkıyor. Genelde de kozmik bir veya daha fazla tanrı-yaratık çıkıyor karşımıza dehşet unsuru olarak. Yani tam olarak Lovecraft’tan bir kozmik korku öyküsü okuyor gibiyiz. Hatta Lovecraft’ın ismi ve özellikle kendi öykülerinde geçen Necronomicon gibi kitaplarla Arkham, Innsmouth gibi mekânlar da yer alıyor öykülerin bazılarında. Genelde korkunç gerçekleri önceden bilen ve öykülerdeki karakterlere olayları çözmek için yol gösteren eski bir deha olarak işleniyor Lovecraft. Ya da Necronomicon’daki büyüler kullanılıyor. Karakterlerden birisi de Lovecraft’ı bir deli olarak görüyor bir öyküde ama sonunda korkunç gerçeklerle yüzleşiyor. Dünyaya aralanan kapılardan çeşitli zamanlarda bir istila, kozmik varlık temasları vuku buluyor. Bazen geçmişe yolculuk yapılıp insan ırkından, tarih öncesi zamanlardan primitif dehşet görüntüleriyle karşı karşıya geliniyor (Bkz: Seçtiğim Alıntı). İnsan ırkının evrendeki önemsizliği, onu aşan büyük olaylar karşısındaki hiçliğine vurgu yapılıyor. Bu öyküler, 1920’lerden 50’lere kadar uzanıyor ve Lovecraft’ın da yazdığı meşhur dergi Weird Tales’de yayımlanmışlar. Yani bir kısmı Lovecraft hayattayken, bir kısmı ölümünden sonra yazılmış.

Lovecraft’ın tüm öykülerini daha önce detaylı tanıttığım için onları geçiyorum. Clark Ashton Smith’in “Büyücünün Dönüşü” adlı öyküsünde olayları çözmek için Necronomicon kullanılır. Anlatıcı, kitabın orijinal kopyasının doğru çevirisini yapmak adına bir iş teklifi alan bir çevirmendir.  Aynı yazarın diğer öyküsü “Ubbo-Sathla” ise öyküye adını veren kozmik yaratıkla ilgilidir. Anlatıcı, büyülü bir kristalle dünyanın tarih öncesi zamanlarına zihinsel bir yolculuk yaparak dehşetli görüntülere tanık olur.  Meşhur “Conan”ın yaratıcısı Robert E. Howard’ın öyküsü “Kara Taş” ise bizi Türklerin işgal ettiği Macar köyü Sregoicavar’a götürür. Buradaki gizemli nesne kara taş anlatılır. Anlatıcı bu taşı görmeye gider ve geçmişin gizemlerini çözerek dehşetle karşılaşır. Osmanlı kâtibi Selim Bahadır, olayların içinde yer almaktadır. Frank Belknap Long’un öyküsü “Tindalos’un Tazıları”, yine geçmişe yolculuk yapan bir karakterin yaşadıklarına odaklanıyor. Burada kullanılan ise geçmişte Taoizm’in kurucusu Lao Tsu tarafından kullanıldığı ve evrenin gizemini çözmesine sebep olduğu iddia edilen bir uyuşturucu. Yazarın diğer öyküsü  “Uzay Yiyenler” ise yine bir grup yazarın ve bilim adamının tanık olduğu dehşetli olayları anlatıyor. Çaresiz bir kötü sonla bitiyor öykü. Ayrıca karakterlerin Howard, Wells, Frank gibi isimleri olması da gözümden kaçmadı. Birisi Lovecraft ve diğeri de yazarın kendisi olmak üzere diğer yazar arkadaşlarına gönderme yapmış belli ki. August Derleth’in öyküleri “Karanlığın Sakini” ve “Eşiğin Ötesinde” ise ana kozmik karakter olarak Cthugha ve İthaka’yı işliyor. Öykülerin isimlerinden tüm diğer detaylarına kadar her yeri Lovecraft. Hatta Lovecraft’ın kendisi, eserleri ve öykülerinde geçen mekânlarla yaratıklar bolca geçiyor öykülerde. Zaten en yakın arkadaşlarından birisiydi Derleth, Lovecraft’ın. Hitchcock’un sinemaya uyarladığı meşhur “Sapık” (Psycho) kitabının yazarı Robert Bloch’un 3 öyküsü yer alıyor kitapta. Böylece kitapta en çok öyküsü yer alan yazar oluyor. “Yıldızlardan Gelen” ve “Kuledeki Gölge” öyküleri Lovecraft’ın da yararlandığı doğuya, Mısır gibi bölgelerin gizemlerine atıf yapıyor. “Metruk Bir Evde Bulunan Defter” ise anlatıcının yazdığı bir defterden yaşananları okumamızı sağlıyor kurgusunda. Öykünün kozmik yaratığı ise Shoggoth... Lovecraft’ın “Deliliğin Dağlarında” novellasının meşhur yaratığı yani… Finalde kapı kırılırken defterin yazarının cümleleri yarım kalıyor… Son öykü olan Henry Kuttner’in “Salem Korkusu”nda ise kozmik canlımız Nyogtha… Öyküler bir bütünlük sergilediği için birbiriyle kıyaslamak zor. Frank Belknap Long’un dilini belki biraz daha fazla beğendim diyebilirim. Genelde hepsi birbirine çok yakın etkide. Okurken tek handikap sonunda neler olacağını az çok tahmin etmemiz oluyor ama öykülere sadece gizem/bulmaca çözmek olarak bakmayıp okuma esnasındaki karanlık estetiği, dehşet duyumsamasını, evrende önemsiz bir canlı olduğumuz temasını göz önünde bulundurursak o da önemini yitiriyor.

Sonuç olarak, Lovecraft hayranlarının kaçırmaması gereken bir kitap. Lovecraft okumamış olanlar için ise öncelikle onun öykülerini okumalarını tavsiye ederim. Kitabın baskısı yok sanırım bu arada, sahaflardan arayınız. Bir sonraki tanıtımım da bu kitabın devamı niteliğinde olacak diyor ve hepinizi selamlıyorum.

 

SEÇTİĞİM ALINTI:

“Uzunca süren yabanilik, şehvet ve açlık, doğal bir ürküntü ve çılgınlık hisleri boyunca zamanla geriye dönen bir şey –biri- vardı. Ölüm doğuma, doğum ölüme karışıyordu. Yavaş bir tersine değişimle, Dünya erimeye başlıyordu; tepeleri ve dağları kabuk değiştirircesine üzerinden atıyordu. Güneş sürekli daha ilkel bir yaşama ve yoğun bir bitki örtüsüne sahip, duman tüten bataklıklar üzerinde büyüyerek, ısısını çoğaltıyordu. Ona ait ne varsa bu korkunç gerilemenin parçası olmuştu. Bazen bir pterodaktilin kanatlarıyla uçuyor, bazen de bir iktiyozorun kocaman, boğumlu cüssesiyle ılık sularda yüzüyor veya suaygırının zırhlı gırtlağından, Liassic sislerinin arasından parlayan dev aya karşı böğürüyordu.

Sonunda, uzunca süren akılda tutulması güç hayvanlık döneminin ardından, kara gnaystan şehirler inşa ederek telef olmuş sürüngen insanlardan birine dönüştü. İnsanlık öncesi sokaklarda, garipçe kıvrılmış kemerli kabirlerde başıboş gezerek, Babil kulelerinden ilkel yıldızlara bakarken sürüngen idollere tıslayarak dualar okudu. Yüzyıllar süren Ofidyan devrinde çamurlarda sürünen, daha düşünmeyi, düş kurmayı öğrenememiş bir şey olarak geri döndü. Ve sonunda ortada anakara diye bir şeyin kalmadığı, yerini uçsuz, bucaksız, şekilsiz, buharlar püskürterek kaynayıp duran bir balçık deniziyle, kaotik bir bataklığın aldığı zaman geldi…”

“Ubbo-Sathla” – Clark Ashton Smith

Yorumlar

SİZİN İÇİN ÖNERİLEN DİĞER İNCELEMELER