KİTAP TANITIMLARIM 175.

“ILLE’DEKİ VENÜS” (La Venus D’Ille) – Prosper Merimee, Laputa Y., 70 s., 1. Baskı, 2021.

 

“Laputa Kitaplığı” serisinin 7. kitabının tanıtımıyla sizlerleyim. 1803 doğumlu Fransız yazar, tarihçi ve arkeolog Merimee, Bizet’nin ünlü opera eserinin kaynağı olan “Carmen” adlı kısa romanıyla bilinmekte. Elimdeki kitapta, 4 öyküsü bulunuyor. Tarihçi ve arkeolog olmasının yansıması, öykülerde görülüyor. Edebiyatı farklı disiplinlerle harmanlayınca zaten güçleniyor, lezzeti artıyor. Bu lezzeti vermeyi başarabilen ellere bağlı elbette.

Kitaba adını veren ilk öykü, aynı zamanda açık ara en vurucu olanı. Hatta en önemli klasik tekinsiz öyküler listesi yapsam buna yer verirdim. Anlatının tekinsizliği, önceden gizemi anlasak da neler olacağına dair beklentinin finale kadar yüksek kalması, akıcı dili, mitoloji ve arkeoloji bağlantısı, insanlık kültür mirası açısından devasa bir başkaraktere sahip olması ve de en önemlisi romantizmi, onu başarılı kılan elementleri. Bağlılık ve erotik aşk teması üzerine kurulan öykü, Ille adlı kasabada geçiyor. Yazarın kendisi gibi, öyküyü birinci ağızdan anlatan arkeolog, Ille kasabası ziyaretinde orada bir kazıda çıkarılmış bakırdan devasa Venüs idolü olduğunu öğreniyor. Kasabada olacak lüks bir düğün arifesinde hikâyenin içine dalan anlatıcının gözünden, Venüs heykelciğinin yaşattıkları anlatılıyor. Öyküde, Freud’un bahsettiği tekinsizlik yaratma yöntemlerinden bir tanesi olan ve E.T.A. Hoffmann’dan alışık olduğumuz, cansız bir karaktere canlı özellikler verme tekniği kullanılıyor. Sadece orada dursun diye Venüs heykelinin parmağına geçirilen nişan yüzüğü, korkunç bir sonun, kıskançlık ve sahip olmanın, aşk ve arzunun ateşini körüklüyor.

Yunan mitolojisindeki Afrodit gibi, antik Roma mitolojisinde Venüs, aşk ve güzelliğin tanrıçasıdır. Sanat eserlerinde estetik bir obje olarak kullanımı yaygındır. İdealize edilmiş mükemmel güzelliğin simgesidir. En bilindik örneklerinden birisi, Botticelli’nin “Venüs’ün Doğuşu” resmidir. Gökyüzünün en parlak yıldızı olan gezegene de (Güneş ve Ay hariç) Venüs ismi verilmiştir. Venüs’ün aşk, güzellik ve erotik sembolizmi Merimee’nin öyküsünde başarılı bir şekilde korku/gerilimle birleştirilmiş durumda. Öykünün sonunda her şey anlaşıldıktan sonra gerçekleştirilen biçim değişikliği bile laneti durduramaz. Nitelik değişse de eylem değişmez.

İkinci sıradaki öykü “XI. Charles’ın Hayaleti”, İsveç kralı XII. Charles zamanında geçer. Babasının hayaleti görünür, evet. Bildiniz… Öykü, doğaüstü gerçeklikler olduğunu, hayaletlerin gerçek olduğunu, bunlara inanmamız gerektiğini vurgular. Aslında öykü-gerçek anlatı karışımıdır. Zira gerçek tarihçe içermektedir. Yazarın burada da tarihçiliği iş başında. Öyküdeki paranormal fenomen başarılı bir korku bölümü yaratır. Biraz İsveç tarihi bilmek hikâyeden alınacak tadı arttırabilir.

Üçüncü öykü “Mateo Falcone” son derece acımasızdır. Değerlere, kurallara sıkı sıkıya bağlı olmanın duygulara yer bırakmayacak şekilde acımasız sonuçlar doğurabileceği ana fikri üzerine kuruludur. Oğul Falcone, bir ödül karşısında bir kanun kaçağını saklar ama daha başka bir ödül karşılığında onu ele verir.  Bunu öğrenen Mateo Falcone’un gazabı korkunç olacaktır…”Hanım, bu çocuk benden mi?” “Sülalemizde hainlik yapan ilk kişi o!” “Adalet…”  Son hikâye, “Tabyanın Ele Geçirilmesi” ise savaş atmosferi ve hikâyeleri sevenler için okunabilir…

“Ille’deki Venüs” öyküsü, klasik tekinsiz kurgu sevenler için kaçırılmaması gerekenlerden. Sırf onun için bile kitaplığınızda bulunmalı.

Yorumlar

SİZİN İÇİN ÖNERİLEN DİĞER İNCELEMELER