KİTAP TANITIMLARIM 174.

“ATEİZMİN GEREKLİLİĞİ – AŞK ÜZERİNE – HAKLAR BEYANNAMESİ” (The Necessity of Atheism - On Love – Decleration of Rights) – Percy Bysshe Shelley, Ganzer Y., 60 s., 1. Baskı, 2019.

 

“İnanç, tıpkı diğer tutkular gibi, güçlerinin heyecan seviyesiyle doğru orantılı olduğu bir tutkudur.”

Romantik dönemin en önemli şairlerinden birisi olan, “Frankenstein” yaratıcısı Mary Shelley’nin eşi, İngiliz Percy Shelley’nin birkaç kısa edebi ve felsefi makalesini içeriyor kitap. Kitaba adını veren 3 tanesi dışında; “Yaşam Üzerine”, “Yaşamdan Sonraki Evre” ve kitabın eki olarak “Frankenstein ya da Modern Prometheus Üzerine” adlı denemeler bulunuyor. 1811’de yazdığı “Ateizmin Gerekliliği” makalesinden dolayı Oxford’dan atılmış ve babası tarafından evlatlıktan reddedilmiş Shelley.

Materyalist görüşte olan Shelley, sıkı bir ateistti. “Ateizmin Gerekliliği” adlı denemesinde neden tanrının var olmadığını düşündüğünü açıklıyor. İnancın doğasına değinerek insanların inancı bir tutku olarak benimsediğini belirtiyor. Doğayı az anladığımız için Tanrı’ya ihtiyaç duyduğumuzu, doğayı anladıkça-bildikçe Tanrı’yı ortadan kaldıracağımızı iddia ediyor. Tanrı’nın bilimsel olarak bir hipotez olduğunu ve varlığını kesinleştirmek için kanıtlara ihtiyaç duyulduğunu ancak o kanıtların var olmadığını söylüyor. Dinlerin ortaya koyduğu kanıtların yetersizliğinden ve tanrıya atfedilen özelliklerin çelişkilerinden bahsediyor. Yani dinin kendi söylemlerini eleştirerek burada teizm-ateizm meselesinden biraz da din kavramına kayıyor. Eğer tanrı konuşmuş olsaydı zaten bütün dünya varlığını tartışmasız kabul ederdi diyor, Tanrı’yı insanın yarattığının altını çiziyor. Tüm makaledeki savlarının ölçütü ise insan aklı. Aklın, mantığın Tanrı’nın varlığını kabul edemeyeceğini örneklerle açıklıyor. Dolayısıyla ateizmin eleştirilecek bu tutumunu sergiliyor. Yani, insan aklını her şeyin ölçütü olarak görerek, bilimin asla yanılmaz ve değişmez olduğuna inanarak insanı merkeze koyuyor. Evrende, evrenlerde ve aklımıza hayalimize gelemeyecek, bilemeyeceğimiz boyut ve gerçeklikler olabileceğine,  insan aklını aşan varlıklar olabileceğine ihtimal vermiyor. Dinleri geçersiz kılmak, yalnızca dinlerin doğru olmayacağı anlamına gelmekle birlikte bir veya birçok Tanrı, tanrısal güçler ya da bilemeyeceğimiz bir şeyler olabileceğine ihtimal vermiyor. Tanrının kesinlikle var olmadığının da bir miktar inanç içerdiğini fark etmiyor. Tabii bu söylediklerim sadece Shelley için değil, ateizmin doğası için de geçerli. Ayrıca inancın yalnızca psikolojik işlevine odaklanıyor; sosyolojik, politik vs. diğer işlevlerine değinmiyor. Yine de yazıldığı dönemde büyük cesaret göstererek, bedeller ödeme pahasına, düşüncelerini açıkça ortaya koyması takdire şayan.

“Yaşam Üzerine” ve “Yaşamdan Sonraki Evre” adlı denemelerinde ise yaşamın, doğanın güzelliğine dem vuruyor ve ölüm sonrası ile ilgili yazdıklarında yine ilk makaleye benzer savlar sunuyor. İnsanların yok olmak istemediği için ölüm sonrasına inandığından, ölümün beraberinde getirdiği değişim ve belirsizliğin neden olduğu korkunun ölümün bir son olmayışını arzulamamıza neden olduğundan bahsediyor. Yine ilk denemeye paralel, ateist yaklaşım sergiliyor. Ölüm sonrasında var olmayan bir hayatı hayal ettiğimizi, böyle bir hayatın kanıtlanamayacağını ve yalnızca dine inananların buna inanabileceğini söylüyor. “Doğumdan önce var olduk mu? Neredeydik? Var olduysak, bu var oluş hakkında ne biliyoruz? Bunların cevabı yoksa yaşam bittikten sonraki var oluşa dair de bir cevap yoktur” diyor. Yaşamın ve doğanın büyüleyiciliğe dair sözleri ise biraz panteizmi çağrıştırıyor. Hayatın genel geçer bir anlamını aramanın beyhudeliğinden, sadece onu yaşamak gerektiğinden bahsediyor. Yaşamın amacının ve nasıl oluştuğunun tarihteki bütün nesiller tarafından sorulduğu ve bunun sonucunda ortaya dinlerin çıktığını ifade ediyor.

“Aşk Üzerine” adlı yazıda ise aşkın ne olduğuna dair soruya şu cevabı veriyor: “Kendi düşüncelerimizin yetersiz olduğu yerlerde, benliğimizin ötesindeki düşünce, umut veya korkularımıza karşı duyduğumuz ve kendi içimizde edindiğimiz deneyimlerle bir bütünü uyandırmaya çalışan çok güçlü bir çekim hissidir.” Sadece 3 sayfalık yazının geri kalanında da bunu açıklıyor. Bu denemede yazarın romantik, şair yönü daha belirgin. Bunun tam aksine “Haklar Beyannamesi” isimli bildirge tarzı yazısında ise siyaset, insan hakları alanında 31 maddelik, numaralandırılmış bir belgeye imza atıyor. On yedinci ve on sekizinci yüzyıllarda, devletin ve kralın keyfi uygulamalarına karşı yazılan, yetkilerini sınırlandıran bildirgeleri özellikle İngiltere’de görmekteyiz. Onlara benzer bir tanesini de Percy Shelley yazmış. Genel olarak gözüme çarpan ifadeler; devletin toplum için var olduğu ve onun için çalışması gerektiği, hükümetin tek başına bir hiç olduğu, din gibi ayrımcılıkların olmaması ve herkesin eşit hak ve özgürlüklere sahip olması gerektiği, kimsenin kötülük yapmaya ve öldürmeye hakkı olmadığı, insanların yasalara uyması gerektiği, düşünce ve tartışma özgürlüğü gibi insanların özgürlüklerinin kısıtlanmaması gerektiği, insanlara boş zaman tanınması gerektiği… Yani sosyal demokratik ama yetkileri sınırlı bir devlet ile barışçıl, özgürlükçü, bireysel haklara saygılı bir toplum düşlemiş.

Ekte ise Mary Shelley’nin başyapıtı “Frankenstein” üzerine bir makalesi yer alıyor. Özellikle edebiyat incelemesi sevenler ve benim gibi klasik tekinsiz kurgu fanları için çok cezbedici bir deneme. Anlayamadığını dışlayıp yok etmeye çalışan toplumdan tutun da insanın tanrı olmak istemesine kadar, “Frankenstein” kitabındaki tema ve ana fikirlere, alt metinlere ışık tutuyor yazar. Övgüyle bahsediyor kitaptan. Gerisi için kitaba buyurun.

Percy Shelley 1822'de boğularak ölmüş ve İtalya'da sahile vurduğu yerde yakılmak suretiyle kendisi için bir cenaze töreni düzenlenmiş. Törende, Lord Byron, arkadaşının kafatasını hatıra olarak saklamak istemiş, ancak yine bir yazar olan aile dostları Edward Trelawny buna izin vermemiş. Fakat tören sırasında Trelawny, Shelley'nin kalbini ateşten çalmış ve Percy'nin dul eşi Mary Shelley'ye vermiş. Sonunda kalp, oğulları öldüğü zaman, onunla beraber gömülmüş. Mezarında Latince Cor Cordium ("Kalplerin Kalbi") yazmaktaymış.

Yine kısa bir kitaba uzun bir tanıtım yazdım. Kitabı din, felsefe, siyaset ve edebiyat gibi farklı alanlarda denemeler içerdiği için belli bir kesime tavsiye etmem zor görünse de anlaşılır, kısa ve öz cümleleriyle her okuyucunun keyifle okuyacağını düşünüyorum yazıları. Teknik terminoloji içerisinde boğulmuş, kuramsal yazılar değil. Samimi bir dille yazılmış, berrak denemeler.

Yorumlar

SİZİN İÇİN ÖNERİLEN DİĞER İNCELEMELER