KİTAP TANITIMLARIM 176.

“MAYMUN PENÇESİ ve Diğer Öyküler” (The Monkey’s Paw) – W. W. Jacobs, İthaki Y., 95 s. 1. Baskı, 2021.

 

Korku edebiyatının temelleri açısından bilinmesi ve okunması gerekli bir yazarın öykülerinden oluşan bir kitabın tanıtımıyla karşınızdayım. Söz konusu yazar W.W. Jacobs, dönemin korku beşiği İngiltere’den çıkma yine. 1863 doğumlu Jacobs’ın 6 adet tekinsiz hikâyesini içeren kitap, İthaki’nin “Karanlık Kitaplık” serisinin 49. kitabı olarak yayımlanmış. Özellikle kitaba adını veren “Maymun Pençesi” adlı hikâye, Stephen King’in “Hayvan Mezarlığı”nı yaratmasında etkili olmuş. Hatta “Hayvan Mezarlığı”nda alıntı var öyküden.

Kitaptaki öykülerin hepsi korku janrına giriyor. Hepsi tekinsiz, gerilimli ve dehşetli. Bazıları doğaüstüne öykünmesine karşın gerçekçi dehşetleri yansıtırlarken, öykülerin bazıları doğaüstü temalar ve karakterler içeriyor. Akıl ile batıl arasında gezinen bu hikâyelerde genellikle ölümden dönen karakterler, korku nesneleri durumunda. Bunlar bedensel biçimi olan ölü (undead), ceset şeklinde olabildiği gibi hayalet biçiminde de olabiliyor. Bir öyküde ise her insanı tedirgin edebilecek bir hayvan şeklini almış cin… Dehşet genellikle yüz takınmaz ya da öykülerin sonlarında takınır. Dolayısıyla bilinmeyenin korkusu, insanın bilinçaltındaki ve hayal gücündeki korkuyla yüzleşmesinin yarattığı tekinsiz atmosfer sarar öyküleri. Bu şekilde korkunun psikolojik tarafına daha fazla eğilerek ürkünçlük ve ürperti yaratır yazar. Korku kurgusunun prototip karakterleri yer bulur hikayelerde. Örneğin doğaüstü yaratıklara inanmayan, materyalist karakter.

Olmayacak isteklerin gerçekleşmesinin bedelleri olacağı, ne dilendiğine dikkat edilmesi gerektiği teması üzerine kurulan “Maymun Pençesi” öyküsüyle açılıyor kitap. Bu öyküyü önceleri tanıttığım kitaplardan birinde de yazmıştım. Tekrar duralım üzerinde. Hindistan’dan getirilmiş bir maymun pençesi, 3 dileği yerine getiren bir tılsımdır. Buna inanmasa da ne olacağını görmek için deneyen çift, öykünün ana karakterleridir. Yani, korkacak olanlar, başlarına kötü şeyler gelecek olanlar. Genelde her öyküde ana karakterler böyledir. Başlarına dehşetli şeyler gelir, korkuyla yüzleşirler. Farklı korku nesneleriyle… İlk dileğin para olması gerçekleşir ama onlardan önemli bir şey götürür. Bu önemli şeyi de geri döndürmek isterler sonraki dileklerinde. Klasik korku edebiyatında altı çizilmesi gereken bu öykü, aynı zamanda yazarın adının anıldığı, en bilinen işidir. Dehşetin adım adım yaklaşması, perde arkasındaki yüzü, ailenin yürek parçalayan kederi kurgunun güçlü yanlarıdır. “Alaaddin’in Sihirli Lambası”nın lanetli bir versiyonu olan maymun pençesi, ayrıca Stevenson’ın “Şişedeki Cin” öyküsündeki şişeyi de anımsattı bana.

Sıradaki iki öykü “Üç Kız Kardeş” (The Three Sisters) ve “Mezar Ev” (The Toll-House) ise hayaletli ev öyküleridir. Bu “danse macabre” sayfalarında korku nesnesi hayaletler bazen aileden tanıdık bir yüz, bazen söylentilerin arkasına saklanarak görme duyusundan kaçan ama diğer duyulara hitap ederek korku duygusu yaratan yabancılardır. Korku kurgusunda sık sık karşımıza çıkan, inanmayan bir karakterin var olduğunu reddettiği doğaüstü fenomenle yüzleşmesi karşımıza çıkar. “Jerry Bundler” adlı hikâyede ise karşımıza doğurabileceği korkunç sonuçları göz ardı edilerek yapılan bir eşek şakasının yarattığı dehşet çıkar. Bu öykü doğaüstüne, korkuya öykünür ama korkuyu yaratan esas şey korkunun kendisi, korkan insanın zihnidir.

Beşinci sıradaki öykü “Esmer Adamın Hizmetkârı” (The Brown Man’s Servant), diğerlerinden ayrıksı duran bazı yönlere sahiptir. Burada, çalıntı devasa bir elması ucuza satın alan, peşine düşenlerin tehditlerinden korkmayan cesur bir antikacının başına gelen korkunç olaylar anlatılır. Tüm tehditleri savuşturan antikacıya en son “esmer adamın” uğrayacağı, onun gazabının çok korkunç olacağı söylenir ama çok ucuza aldığı ve kat kat fazla paraya sattığı elması geri vermeyecek olan antikacı korkmamaya devam eder. Esmer adamın tehdidi şudur: “Seni öldürecek bir cin göndereceğim. Kedini izle, önce onu öldüreceğim. O nasıl ölürse sen de öyle öleceksin”… Bu hikâyede fiziki format almış doğaüstü bir varlıkla mı yoksa adı çıkarlar doğrultusunda insanları korkutmak için kullanılan bir yoklukla mı karşı karşıya olduğumuz muammadır. (Yoklukla karşı karşıya olmak ifadesini de çok sevdim). Hangisi olursa olsun her insanı korkutabilecek bir hayvanla karanlıkta küçük bir odada baş başa kalmak istemezdik. Bu klostrofobik ve karanlık dehşet, öykünün son sayfalarını korkuya bular. (Bugün ne güzel ifadeler buluyorum: korkuya bulamak)…

Son öykü, yine korku kurgusunda karşımıza sıklıkla çıkacak bir mekânın adını taşır: “Kuyu” (The Well). Hemen ilk aklıma “Halka” geldi. Sonra Stephen King’in “Dolores” ve “1922” gibi novellaları. Dar ve derin yapısı, açık arazide bulunması, çok sınırlı bir alanda göğü görmesi, su imgesi gibi özelliklerden dolayı korku edebiyatında ceset yok etmek için etkili bir şekilde kullanılan kuyunun ilk örneği belki de bu öykü. Dehşet aşama aşama ve finalde yüz takınarak ortaya çıkar. Bu öykünün ilk bölümü, sonrasıyla kopuk gibi durmasına rağmen, ortaya çıkacak dehşet konusunda ipucu verir.

 

Evet, bir kitap tanıtımımın daha sonuna geldim ve bir sonraki kitabı okumaya başladım bile. Ben onu okurken siz korku fanlarına W.W. Jacobs’ı es geçmemenizi tavsiye ederim. Bir sonraki tekinsiz ve karanlık kitapta görüşmek üzere. Tanıtımlarımı okuyan herkese teşekkürlerimi sunarım.

Yorumlar

SİZİN İÇİN ÖNERİLEN DİĞER İNCELEMELER