KİTAP TANITIMLARIM 202.

“GÜZEL SANATLARIN BİR DALI OLARAK CİNAYET” (Murder Considered as one of the Fine Arts) – Thomas De Quincey, İletişim Y., 145 s., 2. Baskı, 2011.

 

Giallo tarzının ünlü yönetmenlerinden İtalyan Dario Argento’nun 1977 tarihli klasik “Suspiria” filminin meşhur sahnesinde, genç bir kadın dans akademisinde yüksek bir yerdeki vitrayların üzerinde defalarca bıçaklanırken, ağırlığını taşıyamayan vitraylar kırılır. Kırılan cam parçalarıyla birlikte, katilin kablolarla bağladığı kadın asılmış bir vaziyette aşağıya hızla düşer ama ipin uzunluğu zemine kadar ulaşamadığı için, asılarak idam edilmiş gibi belli bir mesafede aniden durur. Böylece can veren kadının gövdesindeki bıçak yaralarından akan kanlar bacaklarından aşağıya çıplak ayaklarından yol alarak zemine akar ve yerde kırmızı bir göl oluşturur. Kamera bu manzaradan zemine doğru yavaşça indirildiğinde ise başka bir kadının daha yerde cansız olarak yattığı görülür. Çığlıkları duyarak tam da arkadaşı için endişelenerek vitrayların altındaki zemine gelmiş, yukarı bakan bu diğer kadının üzerine cam parçaları ve metal parçaları düşmüştür. Sırtüstü bir vaziyette yatmaktadır. Büyük bir cam parçası dik olarak yüzüne saplanmıştır ve ters V şeklinde bir metal parçası, bir ayağı karnına, diğeri boğazına girmiştir. Adeta ikizkenar üçgen şeklindedir. (Sahneyi ŞURADAN izleyebilirsiniz.)

Bu sahneyi yalnızca cinayet, yalnızca vahşet olarak değerlendirebilir miyiz? Yani gerçek olsa, tabii ki vahşet, tabii ki korkunç ama kaba saba aniden işlenmiş bir cinayetten, ya da cinayet sahnesinden hiç mi farkı yok? Kendimize itiraf etmeliyiz ki, gerçek hayatta en barışçı, en şiddet karşısı insan dahi olsak, vicdan azabı ve korkuyla da izlesek, bu sahnenin bize ilgi çekici gelen, bizi etkileyecek detayları var. İşte tam da burada etik kısmı, vahşeti, korkunçluğu bir kenara bırakırsak, izlediğimiz sahnenin önemli bir özelliği ortaya çıkıyor: estetiği... Cinayetin estetik açıdan değerlendirilmesi, evet. Tam da bundan bahsediyorum. İşte De Quincey de tartışmalı ama konuya temel oluşturan kitabında bundan bahsediyor.

İngiliz Thomas De Quincey (1785 – 1859); hastalıklarla uğraşmış, içe dönük, afyon bağımlısı biri. Afyonla ilgili, uyuşturucuya bakış açılarını etkilemiş önemli bir kitabı var. Elimdeki kitabı ise yirmi yedi yıl süre zarfında yazdığı 3 ayrı denemeden oluşuyor. Tüm denemeler, cinayetin estetik değerlendirilmesine ilişkin. Zamanında çok tartışılmış ve yazarın kendisi de epey eleştirilmiş. Ancak, kendisinden sonra öyle büyük isimler var ki etkilemiş olduğu: Poe, Dostoyevski gibi… Poe’nun cinayet öykülerinde, Dostoyevki’nin “Karamazov Kardeşler” ya da “Suç ve Ceza”sında da yok mu cinayetin estetik doğası? Sinemaya girersek zaten tonlarca örneği var. Yine bunlar kurgu, ya gerçek cinayetler? Gerçek seri katillerin arkalarında bıraktığı ritüelistik ya da dehşet verici görüntüler? İnce ince planlanmış, soğukkanlılıkla işlenmiş cinayetler? Yazar da zaten aslen gerçek bazı cinayetlerden etkilenerek kaleme alıyor bu denemeleri. Epey üzerine gelinmiş olmalı ki, sık sık cinayete karşı olduğunu, hayatında hiç kimseyi öldürmediğini belirtiyor. Onun tek derdi, estetik açıdan cinayete yaklaşmanın mümkün olduğunu savunmak.

Cinayetlerle ilgilenen bir örgüte ya da gruba sahnede konuşma yaparmış gibi kurgulanmış denemeler. O edayla yazılmış. Çok kuramsal, çok felsefi değil, rahat okunuyor. İnsanın insanı öldürmesinin ne kadar yaygın olduğunu hatırlatıyor yazar başta. Habil-Kabil ile başlıyor olaya, oradan diğer önemli gerçek veya mitik kişiler, olaylar… Yaşadığı çevrede işlenen bazı cinayetleri detaylıca anlatıyor. Cesaretle yaklaşıyor konuya. Sonuçta cinayetin birçok şeyle ilgisi var. Yalnızca vicdanla, etikle, insanlıkla değil hukukla, tarihle, mitolojiyle, belki bilimle bile. Estetik de bunlardan birisi olabilir gayet. Yazının başında önemli bir örneğini verdiğim, sayısız film sahnesinde görsel olarak bol bol örneği yaratıldı. Sinemadan öncesinde edebiyatta da cinayet öykülerinde, romanlarında Quincey’in temelini attığı bu meseleden yararlanıldı. Kitapta çevirmenlerin Önsöz kısmında da belirttiği gibi, cinayet romanını (ya da öyküsünü) polisiye (dedektiflik) ya da gotik korkudan ayırmak gerekiyor. Örneğin, Poe’nun bazı öykülerinde zekice tasarlanmış cinayetler ve bedenleri saklama yöntemleri var.

Şiddetle sanatın birbiriyle dansını izlemek istiyorsanız okumanızı tavsiye ederim. Temel metinlerden…

Yorumlar

SİZİN İÇİN ÖNERİLEN DİĞER İNCELEMELER