KİTAP TANITIMLARIM 122.

 

“ÇATIDAKİ ŞEY” (The Thing on the Roof) – Robert E. Howard, Laputa Y., 127 s., 1. Baskı, 2018.

 

“Denizler ve karalar adına, toprak ve hava adına, bataklık iblisleri, orman şeytanları ve tepelerin cinleri adına, seni lanetliyorum!”

 

Kadim yaratıklar, ölüler, kurt adamlar, korkunç diğer varlıkların cirit attığı öyküler… Hani bazen kitapları tarza göre isimlendirirken gerilim/korku, bilimkurgu/gerilim vb. şeklinde birden fazla alt kategori tanımlarız ya, bu kitap için aksine rahatlıkla tek tanım yapabiliriz: korku öyküleri! Evet, sadece korku… 8 tane korku öyküsü.

1906, Teksas doğumlu yazar henüz 30 yaşındayken, arkadaşından aldığı bir silahla intihar ederek yaşamına son vermiş. Yazarı tanımayanımız varsa da yarattığı en ünlü karakteri tanımayan yoktur: Conan… Sinemaya da uyarlanmış, Kızıl Sonya ve Solomon Kane ise diğer bilindik karakterleri. Kılıç ve Büyü (Sword and Sorcery) tarzının yaratıcısı. Lovecraft, bir yazısını Robert Howard’ın anısına yazmıştı. Kendisinin arkadaşıydı. Cthulhu Mitosu öyküleri derlemelerinde de öykülerinden bazıları yer alıyordu. Howard, çeşitli tarzlarda yazmış ama elimizdeki bu kitap, söylediğim gibi korku öykülerinden oluşuyor.

Howard, olay odaklı ve korkutucu öyküler yazmış. Edebi dili yoğun değil, direkt öyküler bunlar. Machen ya da Hoffmann gibi sanatsal ya da kara-estetizm, kadim ürkünçlük yönleri çok vurucu olmasa da mekânları, karakterleri, tema ve olaylarıyla dikkate değer korku öyküleri olduğunu düşünüyorum.

İlk 3 öykü, Lovecraftvari kozmik korku öyküleri. Cthulhu Mitosu Öyküleri derlemelerinde bir tanesi yer alıyordu: “Kara Taş” (The Black Stone).  Diğer ikisi de rahatlıkla o seçkilere girebilirmiş aslında: kitaba adını veren öykü, “Çatıdaki Şey” ve “Asurbanipal’in Ateşi” (The Fire of Asshurbanipal).  Kara Taş”, bizi Türklerin işgal ettiği Macar köyü Sregoicavar’a götürür. Buradaki gizemli nesne kara taş anlatılır. Anlatıcı bu taşı görmeye gider ve geçmişin gizemlerini çözerek dehşetle karşılaşır. Osmanlı kâtibi Selim Bahadır, olayların içinde yer almaktadır. İlk öykü, “Çatıdaki Şey”, yine Lovecraft kozmik öykülerinin şemasını takip eder. İsmi bile çok Lovecraft. Onun “Eşikteki Şey” ve Ambrose Bierce’in “Lanetli Şey” adlı öyküleri geldi aklıma. Aslında “şey” kelimesi karşılaşılan doğaüstü varlığın ne olduğunun bilinmemesine vurgu yapıyor. Bir araştırmacı, ezoterik-okült meselelere kafayı takar, olayların altını oyar, başına iş alır. Kadim bir varlığı uyandırır ve kötü son. Buradaki araştırmacını amacı ise Orta Amerika’da Mayalardan kalma gizli bir anıt mezar yapıdaki hazineyi ele geçirmektir ama kapısını açık bıraktığı mezardan uyanan kadim varlık ona musallat olacaktır. Çatıdan gelen o gürültü de ne? “Asurbanipal’in Ateşi” yine eski kadim bir varlığın gazabını işliyor ancak diğer iki öyküden farklılıklar barındırıyor. Burada iki ana karakter ön planda. Amerikalı Clarney ile Afgan, Müslüman Yar Ali ilginç bir ikili oluşturuyor. İran topraklarında geçiyor olaylar. Yar Ali sürekli “Allah-u Ekber, Bismillah vb.” müslüman sözler sarf ediyor. Savaşçı ve kılıç-silah kullanan bu karakterler, detaylı dövüş sahneleri, primitif-fiziki güce dayalı bir ortam aslında yazarın Conan gibi romanlarındaki atmosferi yansıtıyor. Bu ikilinin farklı inanışlara sahip olması da ilgi çekici diyaloglar okumamızı sağlıyor. Aslında Howard’ın bu kozmik korku öykülerinde Lovecraft’tan en büyük farkı diyaloglar ve karakterlerin de ön planda olması. Lovecraft daha çok öyküleme-üçüncü kişiden anlatma yöntemini kullanır; insanlar-karakterler bazı öyküleri dışında önemsizdir, geri plandadır. “Asurbanipal’in Ateşi” öyküsüne geri dönersek bizim savaşçı ikili kadim varlıklarla, doğaüstü güçlerle mücadele etmek zorunda kalacaklardır. Öykünün adından da anlaşılacağı üzere, burada uyandırılan kadim varlıkların tarihi Sümer’e, Babil’e kadar varmaktadır. Bu 3 öyküde de bir Kara Taş söz konusu bu arada. Tekinsiz nesne ve mekânlar, zihnimizdeki görüngüleriyle öykülerin etkisini güçlendiriyor.

Diğer 5 öykü ise kozmik korku dışında, korkunun diğer meşhur imge ve temalarına yöneliyor. “Sırtlan” (orijinal ismi kitapta yer almamış), Afrika’da geçiyor. Biçim değiştirme, insanın hayvana dönüşmesi örneği. Kurt Adam inancının kökenlerini araştırdığınızda yaşanılan coğrafyada kurtların yaygın, güçlü, korkulan hayvanlar olduğunu görürsünüz. Bu inançlar bazı coğrafyalarda kurt yerine başka hayvanları koymuştur. Bu öyküde o yüzden sırtlanın bu minvalde tercih edilen hayvan olduğunu düşünüyorum. Kurt Adam demişken, “Villefere Ormanında” (In the Forest of Villevere) adlı öykü, bizzat kendisi hakkında. Dolunaylı bir gecede ıssız ormandan geçmek zorunda kalan anlatıcı tarafından aktarılır olaylar. Üstelik kurtlarla ilgili söylenceler olduğunun da bilincindedir. Gece, orman, dolunay ortamının atmosferi klasik ama çok hoş. “Deniz Laneti” (The HyenaSea Curse), lanetlenen denizcilerin yaşadıklarını anlatıyor. İskeletlerle dolu gemi bana Coleridge’in “Kadim Denizcinin Ezgisi” adlı uzun fantastik şiirindeki bir sahneyi hatırlattı. “Düşteki Yılan” (The Dream Snake) adlı öyküde ise anlatıcı arkadaşlarına uzun süredir gördüğü birbirinin devamı niteliğinde bir rüyadan bahseder. Devasa bir yılan her rüyada ona daha fazla yaklaşmaktadır. Kendisini görmese de orada olduğunu bilmektedir yılanın. Son uykusuna yatmadan önce anlatır bunları arkadaşlarına… Güzel bir kurgu. Son öykü “Ölümün Korkunç Dokunuşu” (The Fearsome Touch of Death) ise bence kitaptaki en ürkünç öykü. İsmi bile ne kadar güzel! Kitabın arkasına da bu öyküden bir paragraf seçilmiş, ben de aşağıdaki alıntıda aynı paragrafa yer verdim. Bir cesetle geceyi evde tek başınıza geçirmek zorunda kaldığınızı düşünün. Öyküdeki karakterimiz Falred’in başına gelen budur. Hele bir de ücra yerde taşrada yalnız bir evse ve gece zifiri karanlığa bürünürse… Tüyleriniz ürpermediyse hala, öyküyü okumaya buyurun. Korkmama “challenge”…  Ölüm ve ölüler, en güçlü korkularımızın başında gelmez mi zaten? En beğendiğim öykü bu oldu. Özellikle başlarında sonuna dair ipucu vermesi, dikkatli okuyucular için güzel bir yapı. Sonu, başına atıf yapan öyküleri severim.  

Evet, yine çok konuştum. Korku fanlarının kaçırmaması gereken bir seçki olduğunu düşünüyorum. Laputa Yayınları’na da bizim gibi bu tarz okuyuculara hitap eden kitaplar bastığı için ayrıca teşekkür ediyorum. “Küçük Karanlık Kitaplar” serisinden de tanıtmıştım. Bu kitap ise “Laputa Kitaplığı-1” diye geçiyor. Sıradaki tanıtımlarımda da 2 ve 3. gelecek. Ön kapakta da Gustave Dore – Lucifer yer alıyor bu arada, Dante’nin “İlahi Komedyası”ndan. 

 

SEÇTİĞİM ALINTI:

“Vakit, insan aklında uğursuz bir hâkimiyeti olan gece yarısına yaklaşıyordu. Falred, cesedin yattığı yatağa yeniden baktı ve çarşaflı şeyin görüntüsünü son derece nahoş buldu. Aklına, çarşafın altındaki cansız bedenin acayip, canavarımsı bir yaratığa, iğrenç, bilinçli bir varlığa dönüştüğü ve çarşafın kumaşını yakıp geçen gözlerle kendisini izlediği şeklinde tuhaf bir fikir geldi. Bu düşünce vampirler, ölümsüz hayaletler ve benzeri şeyler gibi safi saçmalıktan ibaret elbette diye açıkladı kendi kendine. İlkel insanların ölümde ürkütücü, yaşamdan çok uzak bir şey gördükleri zamanlardan itibaren, canlıların sayısız yüzyıllardır ölülere atfettikleri ürkütücü özelliklerdi bunlar. İnsanlar ölümden korktu, diye düşündü Falred, bu korkunun bir kısmı da ölülere yüklendi ve böylece onlardan da korkulmaya başlandı. Böylelikle ölülerin görüntüsü ürkütücü düşünceler uyandırmaya, beynin karanlık köşelerinde gizlenen kalıtsal bellekten kaynaklanan belirsiz korkular yaratmaya başladı.”

Yorumlar

SİZİN İÇİN ÖNERİLEN DİĞER İNCELEMELER