KİTAP TANITIMLARIM 3.

 


“İÇİMDE BİR BOŞLUK VAR” – Altay Öktem, Everest Y., 154 s., 3. Baskı, 2011.

Kitap, Altay Öktem’in denemelerinden oluşuyor.  İnsana, topluma, düzene, ilişkilere, siyasete; kısaca içinde yaşadığımız dünyaya ve çağa, ona uymayan uyumsuz bir tutunamayan tarafından sert eleştiriler, yer yer mizahi yer yer ciddi bir üslupla anlatılıyor. Oldukça sert eleştiriler ve aforizma yapılacak, alıntı yapılacak güçte çok fazla cümle ve paragraf var. Hatta bazılarını bir yerlerde mutlaka duydum ya da okudum (mesela aşkın 3 kişilik olduğu ve kuzeyde bir yerde kitaplarını yakmadığı için donarak ölen insanı). Aşk ve sevginin ne olduğunu bilmeyen insanlara, savaş çıkaran darbe yapan politikacılara, reklamlara ve ekran bağımlısı topluma, günlük hayatın yapaylığına nefret kusuyor yazar. İçimizde asla dolmayan o boşluğa, bu dünyada aslında ölü olduğumuza, yaşamın anlamsızlığına da değinerek bir nevi nihilizm sergiliyor. Aslında tam da bizim gibilerin, içinde yaşadığı ve sevmediği her şeye saldırıyor. Bunu yaparken de kendine özgü mizahi ve oldukça müstehcen dili kullanıyor. Yeraltı Edebiyatı çerçevesinde bu müstehcen dil, kitabın bir kısmında değil, tamamında mevcut. Dübürler, penisler, oral seksler, ayak fetişizmi, içe boşalmalar havada uçuşuyor. Kitap tam bir isyan ve varoluş mücadelesi ve “ben sizin gibi değilim, olmayacağım. Hepiniz ölüsünüz” manifestosu.

 

SEÇTİĞİM ALINTILAR:

 “Aşk tamamen içten, sevmekse derinliğine yaşanan bir duygudur. Kendine bile tahammül edemeyenlerin ışıkları söndürüp de başkalarını sevmeye çalışmasına olsa olsa bedensel kara mizah denir, o kadar!”

 “Çocuğumu itekleyip, ‘Hadi oğlum, öp amcaların elini’ diye tutturmuyorum. Kırışık ruhlular buna ‘Çocuğunu kötü yetiştirmek’ adını veriyorlar. Onlar iyi yetiştirmişler! Kötü yetişen çocuk, hastalanmasın diye sokak kedilerine aşı yaptırıyor; onların iyi yetiştirdikleri çocuklar ise işkence yapıyorlar bize, suratımıza biber gazını boca ediyorlar, bankaları hortumluyorlar, birbirlerinin topuklarına sıkıyorlar, karılarını sıkma başlı dolaştırıp tecavüzcüler hapse girmesin diye yasa çıkarmaya çalışıyorlar.”

  “Yaşadığını itiraf edemiyorsun kendine. Çünkü nerede yaşadığını, neden yaşadığını, bu toplumun bu maskelerin bu oyunların içinde ne işin olduğunu anlamıyorsun. Üstüne başına bulaşan çirkinliğe bir anlam veremiyorsun.”

 “Her şeyi ama istisnasız her şeyi yanlış öğrettiler bize. Şimdi bu yaşımda, hiçbir şey bilmeyen biri olarak başlayabilseydim hayata, doğruları öğrenmem çok daha kolay olurdu. Oysa şimdi işim zor. Şu ana kadar öğrendiğim her şeyi unutmam, sonra her şeyi yeni baştan öğrenmem gerekiyor. Terslik şurada; sadece bildiklerimi değil, bugüne dek yaşadıklarımı da unutmam, yok etmem gerekiyor. Yanlışlarımla birlikte gömülmeyi, yok olmayı göze almak zorundayım.”

 “İnsan ölüyse yazamaz belki, buna inanabilirim. Ama insan yazdıkça ölür, olmadı yaşlanır, siz de buna inanın lütfen. İnsan yazarken yaşlanıyor işte! Mesela düşüncelerimi biriyle paylaşmam yıpratıyor beni. Ruhum darbe alıyor, zedeleniyor. Oysa iyi biliyorum ki, bu kuru kalabalığa söylenecek bir tek şey yok. Paylaşmak, acı çekmenin kibar bir dille ifade edilmiş şekli, o kadar. Kimse kimseyle bir şey paylaşmaz, herkes kendini bir başkasına yansıtır, kendini kanıtlamak için bir başkasını kullanır. 'Ben, bir başkasıdır' demek yanlış; 'Bir başkası, benim kendimi ifade etme aracımdır' diyebiliriz ancak.”

 “İki kişinin birbirine âşık olabilmesi için üçüncü kişi şarttır… Aşk, bir başkasına ‘rağmen’ yaşanan bir duygudur. Düşünebilecek başkaları da varken yalnızca onu düşünmek, sevişebilecek başkaları da varken yalnızca onunla sevişmek istemektir. O yüzden aşk, en az üç kişiliktir.”

 “Hiç uçurumu olmayan, hatta uçurumun kelime anlamını bile bilmeyen insanların arasında, kendi topraklarından sürülmüş ve istisnasız sürünmüş biri olarak yaşamanın sıkıntısı, ekşi bir tat bırakır ağzımızda. Kıpırdamadan durmak acıtır bedenimizi. Ve ruhumuz uçamaz, savrulup gidemez bu karanlıkta.”

Yorumlar

SİZİN İÇİN ÖNERİLEN DİĞER İNCELEMELER