KİTAP TANITIMLARIM 166.

“LANETLİ OTEL” (The Haunted Hotel) – Wilkie Collins, İthaki Y., 212 s., 1. Baskı, 2021.

Yine neredeyim dersiniz? Evet, İngiltere. Peki, hangi zamandayım? Ah, onu da mı bildiniz? Evet, Viktorya Devri… 1824 doğumlu yazar Wilkie Collins’in İthaki’nin “Karanlık Kitaplık” serisinden yayımlanan bu romanı, yazarın ölümünden 11 yıl önce, 1878’de yazılmış. Dönemin diğer Britanyalı yazarlarına benzer bir üslupla; Viktorya Çağı’nın atmosferini, insan ilişkilerinin dinamiklerini, çağa özgü jargonun kullanıldığı iletişimi başarılı ve gerçekçi bir şekilde eserinde yansıtıyor yazar.

Aksiyonu-macerası son derece düşük olan, durağan ilerleyen; sürükleyicilik ve tempo bekleyenlere göre olmayan; daha ziyade, dünya klasiklerini sevenlerin, dramatik temalar sevenlerin bilhassa ilgisini çekebilecek bir yapısı var eserin. Yazar, gerçekçiliği hissettiriyor; sanki karakterler hemen yanı başımızda; bizim karşımızda, bizimle konuşuyorlar. Ben o çağda yaşamak istediğimden dolayı da olabilir elbette… Çağın ilgili tarzının yazınında alışık olduğumuz diğer bir yapı da, aristokrat bir ailenin kitabın karakterlerini oluşturması ve aile içi yaşanan olayların anlatılması. Karakter sayısı az. Lord Montbarry, eşi Kontes Narona, eski nişanlısı Agnes, kardeşi Henry ve uşağı Ferrari… Geri kalan birkaç yan karakter az görünüyor.

Narona, gizemli ve ürkütücü bir tip. Montbarry zengin… Evliliklerinin ardından çeşitli ülkelere balayı ziyaretleri kapsamında Venedik’te Lord ani bir şekilde ölür. Ardından da uşağı Ferrari kaybolur. Ferrari, Agnes’in arkadaşıdır.  Olayların başından beri gözü Narona’yı hiç tutmamış olan Agnes ve Montbarry’nin kardeşi Henry, Venedik’e giderler. Lordun öldüğü eski konak, sonrasında otel olmuştur. Henry’nin Agnes’e ilgisi vardır bir de. Ayrıca Kontes Narona, bir tiyatro oyunu yazmaktadır ve gerçeklikle bağlantısı vardır. Beklenildiği üzere, otelde gizemli olaylar olur. 14 Numaralı oda, Lordun öldüğü odadır ve paranormal olayların merkezidir. Lordun ölümünün ardından aralanan sır perdesi, korkunç gerçekleri açığa çıkarır.

Günümüz hayaletli mekân kurgularından alışık olduğumuz, klişe bir kurgu gibi görünse de bu işi 150 yıl önce yaptığını unutmamak gerek. Ölümünün ardındaki gerçekleri insanlara gösterebilmek için ortalarda dolanan hayalet karakteri… Ayrıca, sürekli bir paranormal fenomen, aksiyon olmaması bence daha iyi. Hatta kitapta yalnızca birkaç sayfada var diyebilirim net görüngüler içeren korkunç sahneler. O sahneler de gerçekten oldukça ürpertici ve klostrofobik. Hayalet görüngüsünün “gore” öğeler içeren bir karışımı söz konusu. Bunun dışında, olaydan ziyade diyaloglarla ilerleyen, sürekli bir sır ve gizem perdesi havası solutan, durağan bir yapı var. Yazarın edebi dili lezzetli. Yani benim için bol malzemeli olmasından ziyade sade sunulan ama aşçının elinin lezzetini iyi verdiği klasik bir yemek gibiydi. Temalarda ise karşımıza zenginlik tutkusu, kıskançlık, hırs ve entrika çıkıyor.

Tekinsiz kurgu, tekinsiz mekân örneği klasik bir dramatik gotik roman. Tarza ilgi duyanlar okuyabilir. Ancak, tarzın şaheserlerinden, ölümsüz eserlerinden birisi mi tartışılır.

Yorumlar

SİZİN İÇİN ÖNERİLEN DİĞER İNCELEMELER