KİTAP TANITIMLARIM 24.

 


“ANTİK EDEBİYATTA HAYALET HİKÂYELERİ” – D. Felton, 1. Baskı, 2002.

“Ölülerin kemikleriyle dolu urnelerden iniltiler yükseldi. Sonra içlerinden yol geçmeyen korularda silahların çarpışması ve bağırışlar duyuldu. Hayaletler çarpışmak için toplanıyordu.

 

Korku edebiyatı tutkunu olarak, hayalet öyküleri deyince aklımıza neler gelir? Modern dünyada benim aklıma hemen Shirley Jackson’ın “Tepedeki Ev”i geliyor ama daha eskilere gittiğimizde neler biliyoruz? M.R. James, Henry James, Sheridan Le Fanu da 1-2 asır öncesinden aklıma gelenler. Peki, ilk öyküler hangileriydi ve hayaletler ilk ne zaman öykülerde yer almaya başladı? Benim bildiğim, gotik edebiyatın ilk eseri sayılan, Horace Walpole’un “Otranto Şatosu” ile başladı, ancak durum hiç de öyle değilmiş.

Bir doktora tezinin değiştirilmesiyle hazırlanmış kitap, bizi işte bu hayalet öykülerinin bilinen yazılı ilk örneklerine götürüyor. Tam 2 bin yıl önce Eski Yunan ve Roma’da, günümüzde bildiğimiz hayalet öykülerinin ilk örnekleri, kitapta inceleniyor.

Elbette yazıdan önce söz vardı. Kitap, ilk olarak halk kültürü, inançlar, mitoloji temelinde hayalet olgusunu irdeleyerek başlıyor. Öncelikle “geri dönen ölü” takımı içerisinden vampirler gibi bazılarını eksilterek “hayaletleri” elde ediyor. Mitos, masal ve anlatı gibi edebi türler arasında da terminolojik ayırımların üzerinde duran kitap daha sonra hayaletleri sınıflandırıyor. Bu sınıflandırmada, Latince ve Yunanca terimlerle haşır neşir oluyoruz: daimon, phasma, phantasma, eidolon, psykhe, manes, larvae, monstrum, imago, simulacrum, umbra, mortuus vs. Türkçeleştirdiğimizde de hortlak, hayalet, ruh, gulyabani gibi terimler karşımıza çıkıyor. Bazı hayaletler soyut bir boyuttayken, bazıları ise fiziksel bir bedenle karşımıza çıkıyorlar (enkarne varlıklar). Genellikle hayalet görüngüleri bembeyaz, simsiyah ya da duman benzeri gri şekilde betimlenmiş edebiyatta. Bazıları gece, bazıları gündüz görünürken, kimileri de rüyalarda görünüyor. Amaçlarına göre bir sınıflama da yapılıyor. Hayaletler neden ortalıkta dolanır ve insanları rahatsız eder? Burada da haberciler, uyarıcılar, kriz aparisyonları, poltergeistler ve sürekli aparisyonlar gibi alt başlıklarla bu konu inceleniyor.

Genellikle düzgün gömülmeyen ya da bir gizli cinayete kurban giden huzursuz bir ölünün hayaleti, gerçekleri ortaya çıkarmak için insanlara görünüyor. Bir başka çeşitte de sevdiği birinin başına gelecek bir olay öncesi onu uyarmaya gelen hayaleti görüyoruz. Bazıları sadece görünürken, iletişim kurmazken; bazıları iletişim de kuruyor ve kimileri de görünmeden sadece ses çıkarma, gürültü yapma, kapı ve pencereleri çarpıp eşyaları hareket ettirme yoluyla insanları huzursuz ediyor. Bazen de savaş meydanlarında “hayalet ordular” ortaya çıkıyor.

Kitap daha sonra “Perili Evlere” odaklanıyor. Hayalet hikâyelerinin hemen hepsi zaten bir evde geçmektedir. O çağlarda büyük şatolar, köşkler pek bulunmadığı için bu konuda biraz sıkıntı olmasına rağmen yine de “büyük evlerde” geçiyor öyküler. Bu bölümdeki en ilginç alt konu, evleri kiracı ve ev sahibi, emlakçı üzerinden değerlendiren, yasal süreçlere odaklanan kısımdı. Perili bir evden kiracılar ya da evi yeni satın alanlar kaçıp gidebilir ve paralarını geri talep edebilir mi? Böyle olaylar yaşanmış bir evde emlakçılar alıcılara bilgi vermek zorunda mıdır? Bu şekilde açılan davalar ve sonuçları oldukça ilgi çekici bir okumaya zemin hazırlıyor.

Peki, antik edebiyattaki hayalet öyküleri nelerdi ve kimler tarafından yazıldı? Kitapta bu minvalde Euripides, Pausanias, Phlegon, Apuleius, Lollianos, Herodotos, Vergilius ve Cicero gibi isimler geçmesine rağmen esas olarak 3 yazarın bu konuda öncü olduğu belirtilerek bunlar ayrı bölümler halinde inceleniyor:

 

1.                  PLAUTUS – “Mostellaria”

2.                  PLINIUS’un mektupları

3.                  LUKIANOS – “Philopseides”

Hikâyelere baktığımızda günümüzde bildiğimiz hayalet öyküleriyle ilgili birçok öncülü bulabiliyoruz.  Ev halkını rahatsız eden hayalet, olaylara soğukkanlı ve bilimsel yaklaşan bir ana karakter, geçmişte yaşanmış gizemli olaylar, çarpılan kapı-pencereler, duyulan tıkırtılar-sesler, bembeyaz veya simsiyah korkunç görünen hayaletler, gizem çözüldükten sonra hayaletin huzura kavuşması vb. Plautus’un öyküsünde siyah uzun saçlı ve simsiyah kıyafetli hayalet oldukça karizmatik ve günümüzde de sık başvurulan bir figürü çiziyor. Plinius’da ise zincirlerle birlikte yürüyen yaşlı adam, enkarne varlık şeklinde karşımıza çıkıyor.

Sonuç olarak metempsikoz öykülerin temellerini görmek açısından, korku edebiyatı fanları için kaynak bir eser olarak kitaplıklarında olması gerektiğini düşündüğüm bir eser.

 SEÇTİĞİM ALINTI:

“Ben Diapontios adında, denizin ötesinden gelip buraya uğramış bir gezginim. Burada yaşıyorum. Burası bana ev olarak verildi. Zira hayatımı zamanından önce kaybettiğimden, Orcus beni Ölüler Ülkesi’ne kabul etmedi. Konuk olduğum kişi beni burada öldürdü ve gerekli ritüelleri uygulamadan, bu evin topraklarına gizlice gömdü. Altın uğruna işlenmiş bir suç… Şimdi burayı terk et! Bu bina lanetli, bu konut suçla kirlenmiş.”

Yorumlar

SİZİN İÇİN ÖNERİLEN DİĞER İNCELEMELER