KİTAP TANITIMLARIM 74.

“SARDİNYA EFSANELERİ” (Leggende Sarde) – Grazia Deledda, Can Y., 100 s., 1. Basım, 2011.

Can Yayınları’nın Gotik Edebiyat Seti’ne devam ediyorum. E.T.A. Hoffmann’ın daha önceden tanıttığım “Gece Tabloları” ve Schiller’in “Hayaletgören”inin ardından 3. olarak, İtalyan yazar Deledda’yı seçtim.

Özellikle taşrada, zihinlerin tuhaf ve sonsuz batıl itikatlarla dolu olduğu yerlerde derin hayal gücü ve inançların birlikteliğiyle, şöyle gaz lambası ışığının etrafına toplaşarak yaşlılardan yerel hikâyeler/efsaneler dinlemek, korku kültürünün capcanlı bir deneyimidir. Ben çocukken de babaannem bir keresinde, yaramazlık yapmayı kesmezsek karşıdaki mezarlıktan “Devkarısı”nın gelip korkunç yüzüyle pencereden bakacağını ve çocukları korkutacağını anlatmıştı. O kadar korkmuştum ki, uzun süre ne yaramazlık yaptım ne de pencereye bakabildim. Perdeleri bile açamadım. Hayalimde ne tasvirler canlandırdım Devkarısına dair. Sonra da onu şarkı yaptım grubum Black Omen ile (“Beast in the Necropolis” – Psytanalysis, 2012).  Grazia Deledda da bize 13 tane yerel efsane derlemiş kitapta. Devkarısı kadar korkunç olmasa da yerel halk anlatılarını, yaşamsal ve inançsal yapısını değerlendirmek açısından ilgi çekici.

Sardinya, İtalya’nın güneyinde bir ada. Kendi halinde, yoksul bir halkın yaşadığı adadan derlenen efsanelere baktığımızda bu yoksulluğun izlerini görüyoruz. Zira hazine-altın meseleleri çıkıyor karşımıza. Elbette Hıristiyanlığın kötü karakteri Şeytan da nöbet beklemektedir hazinelerin başında. Ada, tarihte korsanların saldırılarına çok uğramış, bunun da izleri var efsanelerde. Şövalyelik, savaşçılık, erdemlilik gibi karakter ve temaları görüyoruz. Mekânlar, gotik sıfatını hak edecek ölçüde eski şatolar, konaklar, derin mağaralar, dağlar ve ormanlar olarak sıralanabilir. Tabii ki adanın kendisinde gerçekte var olan yapılar bunlar. Efsaneler güney geleneklerine özgü ciddi ve hüzünlü yapılar gösteriyor. Bazı efsaneler masallarla örtüşüp iç içe geçiyor. Gerçekçi olanla fantastik olan birbirine karışıyor. Dini motifler de oldukça baskın ki bazen İsa ve Meryem’in kendisi dahi gözüküyor.

Efsaneler oldukça kısa, 5-6 sayfa ortalama. Yalnızca son efsane 15 sayfa uzunluğunda. Bunları okurken müthiş heyecanlı ve sürükleyici bir kurgu okur gibi beklentiye girmemek lazım. Kitaba, yukarıda açıklamaya çalıştığım şekilde yaklaşmak gerek. Efsaneler, halkların işlenmemiş şiirselliği ve düş gücünü gösterir. Beni etkileyen bazı sahneler, yeraltında bir kuyuya düşen arkadaşını kurtarmak için sarkıttığı iple aşağıya inen çocuğun kayalarda ölüm meleğinin yüzünü görmesi, “Üç Erkek Kardeş” adlı efsanedeki darağacı sahnesinin bir karnavala dönmesi diyebilirim. Diğerlerinden ayırdığım bir efsane var ki ondan biraz bahsetmek istiyorum.

“Baş melek Aziz Mikail” adlı efsanede oldukça vurucu bir yapı var. Efsanenin başında büyük bir iyilikte bulunan karakter, son kısımda büyük kötülükler yapan birisi olarak ortaya çıkıyor. İnsanoğlunun tüm anlatılarında en sık karşımıza çıkan iyi-kötü sorunsalı aynı karakterin üzerinde vuku buluyor. Okuyucu (ya da dinleyici) efsanenin sonunda kendi düşünceleriyle baş başa kalıyor. Bu karakter doğru mu yaptı yoksa yanlış mı? Etik ve adalet kavramlarına göz kırpan bir yapı…

Sonuç olarak küçük bir halkın yerel efsaneleri ilginizi çekiyorsa göz atmanız iyi bir deneyim olabilir diye düşünüyorum.  

Yorumlar

SİZİN İÇİN ÖNERİLEN DİĞER İNCELEMELER