KİTAP TANITIMLARIM 196.

 

“PERİLİ EVLER” – Kolektif, Laputa Y., 144 s., 1. Baskı, 2022.

 

Fantastik malzemenin en eski habis figürlerinden birisi de kötü ruhlardır (peri, hayalet vb.). Oscar Wilde’ın Canterville Hayaleti gibi güldürenleri bir kenara bırakırsak, bu periler genellikle eskiden yaşanmış korkunç bir olayı (kurbanlar kendileridir sıklıkla) açığa çıkarmak, yarım kalmış bir işi tamamlamak, birilerini tehlikelere karşı uyarmak amacıyla insanları rahatsız ederler. M. R. James’in öykülerinde gördüklerimiz gibi olan hayaletler ise tamamen korku salmak (hem öyküdeki karaktere, hem de okuyucuya), dehşet saçmak için görünürler. Yine bu varlıklar sıklıkla evleri mesken edinirler. Belki de o evde geçmişte korkunç şeyler yaşanmıştır, ya da ev eski bir mezarlığın üzerine gömülmüştür ve çok sayıda ruhun istilasına uğrar (poltergeist). Bu olayların, kendimizi duvarlar örerek dış dünyadan tecrit edip barındığımız, kapılarını kilitleyip güvenlik ve huzur hissi sağladığımız evlerimizde gerçekleşmesi, tekinsizliğin dozunu arttırır. Esas ürküten ise, perili evler olarak adlandırılan bu mekânların yalnızca kurgularda değil, gerçek hayatta da karşımıza çıkmasıdır. Diğer birçok doğaüstü vaka gibi, öncelikle olaylara rasyonel açıklamalar getirilmeye çalışılsa da bazen tatmin edici bir sonuca varılamaz. Hele ki çok fazla kişinin tanık olduğu olaylarda, durumu sanrı, şizofreni gibi psikiyatrik olgularla da çözemeyiz.

Laputa Kitap, işte bu gerçek perili ev vakalarından birisiyle başlatıyor, 5 adet perili ev öyküsünden oluşan derleme kitabını. Dediğim gibi, ilk olay öyküden ziyade gerçekte yaşanmış, meşhur bir poltergeist vakası. Perili evler söz konusuysa aklıma ilk gelen 2 yazarın da (Dickens ve Le Fanu) yer aldığı seçkinin içeriğini vereyim öncelikle:

            “Perili Ev – Gerçek Bir Hayalet Hikâyesi” – Walter Hubbell

            “Perili Ev” – Charles Dickens

            “Perili Bir Evin Gerçek Anlatısı” – Sheridan Le Fanu

            “Boş Bir Evin Hikâyesi” – E. F. Benson

            “Boş Ev” – Algernon Blackwood

Okurken ürperten ilk hikâye, Amherst Gizemi olarak da bilinen ünlü bir ruh baskını meselesi. 1878’de Kanada, Nova Scotia, Amherst’te Esther Cox adlı genç bir kız ve ailesinin aylar boyunca ruhlar tarafından gürültü, tehdit ve şiddete maruz kaldığı olaylar, yaşananlara içeriden tanıklık eden yazar tarafından anlatılıyor. Bu öykü 1879’da kitap olarak yayınlandığında epey ilgi görmüş. Kalabalık, dindar bir ailede yaşayan Esther’in yatak odasında başlayan sesler, gümbürtüler, çarpmalar, evdeki nesnelerin uçması, duvarda yazıların belirmesi şeklinde başlayan olaylar; kendisinin de nöbetler geçirmesi, gözle görülür biçimde şişmesi, ateşlenmesi-üşümesi, bedeninin havaya kalkması, görünmez ruhlar tarafından tokatlanma- çizilme- bıçaklanma gibi fiziksel şiddete maruz kalması şeklinde devam ediyor ve evin ateşe verilmesine kadar varıyor. Olaylar etrafta duyulup, yayılınca birçok meraklı insan, araştırmacı, din adamı vb. bölgeye akın etmiş. Bunlardan birisi de bu hikâyeyi yazan Walter Hubbell. Yazar, Esther ve ailesiyle birkaç hafta geçirmiş ve hareket eden nesnelere, yangınlara, birdenbire ortaya çıkan eşyalara kişisel olarak tanık olduğunu bildirmiş. Ayrıca Esther'e toplu iğneler ve diğer keskin nesnelerle yapılan saldırılara tanık olduğunu ve Esther'i birkaç aşırı şişlik ve ağrı nöbetinde gördüğünü iddia etmiş. Daha da ilginci, olayların görgü şahitlerinin çok sayıda olması. Olayların devamını ve sonunu merak ediyorsanız hikâyeyi okuyunuz. Okurken insan ürperiyor açıkçası ama bazı çevreler her şeye rağmen anlatılanların çok kişinin işin içinde olduğu bir oyun olduğunu düşünüyormuş. Karar sizin… Hubbell’in yazarlık konusunda iyi olmadığını söylemeliyim; aynı olaylar daha edebi bir üslup ve dille anlatılabilirdi.  

Dickens’ın “Perili Ev” öyküsünü daha önce ayrı bir kitap halinde tanıtmıştım. Kız kardeşiyle birlikte altı aylığına adı ileri derecede periliye çıkmış bir eve taşınan anlatıcıdan, birinci ağızdan anlatılıyor olaylar. Anlatıcı perili eve kuzenleri ve akrabalarını da çağırarak her birisine birer oda paylaştırır. Evle ilgili tasvirler, her bir odanın yapısını anlatır. Elbette hayalet, kendi odasında belirecektir. İşin ilginç tarafı biz korkuyu, korkutulmayı beklerken hayalet anlatıcıyı zamanda yolculuk yaptırarak Abbasi halifesi Harun Reşid zamanına götürür. Dickens’a özgü şekilde, korku bir çerçeve olarak kullanılır. Kötülüğün, korkunun, şiddetin kökenleri konusunda sorgulatılıyoruz. Sahiplik, iktidar ve dini hiciv olarak da öyküyü bizi düşünmeye iten bir güç olarak görebiliriz. Bunları yaparken edebi, keyifli ve sarkastik bir dil kullanılıyor.

Le Fanu’nun öyküsü ise gerçekten yaşanmış olduğu iddia edilen bir kurgu. Çağdaş korku filmlerinde de izleyiciyi daha fazla korkutmak, daha fazla kişinin izlemesini sağlamak için kullanılan bir yapı bu, bildiğiniz üzere. Hikâye, doktoru tarafından deniz kenarında oturması tavsiye edildiği için ailesiyle birlikte yeni bir eve taşınan bir adam tarafından birinci ağızdan anlatılıyor. Harika bir dille yazılmış ve çok ustaca kurgulanmış, gerilimi yavaş yavaş artan, gerçekçi bir şekilde anlatılan bir öykü. Bahsettiğim yazarlık, edebiyat farkı burada belli ediyor işte kendini. Bu tekinsiz hayaletli ev öyküsünde, yavaş yavaş evde ruhlar belirmeye başlar, önce bunların rüya ya da sanrı olabileceği düşünülür, sonra da çevredeki insanların onları korkutmaya çalıştıkları. Kuşku götürmeyecek şekilde hayaletler ortaya çıkınca da öykünün finalinde, geçmişte yaşanmış korkunç gerçekler aydınlatılır. Le Fanu, birçok yazarı etkilemiş yetkin bir hayalet kurgucusudur, tarzın genel özellikleri ve malzemeleri öyküde iyi şekilde kullanılmış.

Diğer bir klasik hayalet öykücüsü, İngiliz E. F. Benson’ın “Boş Bir Evin Hikâyesi” ise beklenmedik bir şekilde kesilen yolculuk sonrası konaklanmak zorunda kalınan bir yerde geçiyor. İlk tekinsiz olay, akşam pencereden görülen manzaranın sabah tamamen değişmiş halde olması.  Bu öyküdeki tekinsiz mekân, içinde konaklanan ev değil de yakın çevrede bulunan metruk, virane bir yapı. Yine hayalet öykülerinde sık kullanılan korkutucu malzemeler “garip ses duyma”, “garip şeyler görme” şeklinde yükselen gelişme bölümleri, klasik şekilde geçmişte yaşanmış korkunç bir olayı açığa çıkartıyor. Böylece Le Fanu’nun öyküsündeki gibi dramatik etki ile okuyucu uğurlanıyor.

Kitaptaki son öykü ise, Dickens, Le Fanu ve Benson gibi Britanyalı olan diğer bir 19. yüzyıl tekinsiz kurgu yazarı Algernon Blackwood’dan “Boş Ev”. Bu öykü diğerlerinden farklı olarak, yazarın genellikle ustalıkla kullandığı, atmosfer ve durum odaklı. Ayrıca, hayaletlerin insanlara değil de tam tersine, insanların hayaletlere gitmesi gibi farklı bir fikir kullanılmış. Bir kadın, yeğeniyle birlikte hayaletli olduğunu bildikleri bir eve giriyorlar. Çevre, arka plan hikâyesi, evin anormalliği ve aşamalı yapılanma, kelimelerin mükemmel çağrışımıyla ustalıkla anlatılıyor. Kısa, hızlı biten öykü, okuyucuya da boşlukları doldurmak için alan açıyor. Korkunç olana karşı tutku, hayalet görme arzusu,  korkuyu kucaklama fikirleri güzel. Yazarın dili, üslubu zaten harika. Buna karşın, hızlı ve tatmin edici olmayan, ani düşen bir final; zayıf bir olay örgüsü. Yine de benim gibi atmosfer insanlarını tatmin eder.

İşte böyle. İnsanoğlunun en çok inandığı doğaüstü fenomenlerden birisi olan perili evlerle ilgili öyküler okumak isterseniz, türün yetkin ve klasik örnekleri bu kitapta. Bin Bir Gece Masalları’ndan günümüze kadar sayısız örneğini bulmak mümkün.  2020'de Covid-19 salgını sırasında, Java adasındaki Sragen bölgesinin Endonezyalı milletvekilleri, karantina yönergelerine uymayan insanları terk edilmiş ve sözde perili evlere kilitlemeye karar vermiş. Bilim bunu başaramadığında batıl inançlı bir nüfusu motive etme girişiminin çağdaş bir örneği… Günümüzde hala dünya nüfusunun önemli bir bölümü evlerde dolaşan ruhlara inanmakta. Ya siz?

 

SEÇTİĞİM ALINTI:

“Bazı evler, bazı insanlar gibi, habis karakterlerini her nasılsa bir çırpıda açığa vururlar. İkincisi söz konusu olduğunda onları ele verecek belirli hiçbir özellik gerekmez; açık bir çehreye, masum bir gülüşe sahip olabilirler, yine de onlarla kısa süreli bir birliktelik varlıklarında radikal biçimde ters giden bir şeyler olduğuna dair değişmez bir kanıya sebep olur: yani onlar kötüdürler. İster istemez, çevrelerindeki insanların kendilerinden hastalıklı bir şeyden kaçınır gibi kaçınmasına sebep olan, gizli ve fena düşüncelerden bir atmosfer yayarlar. Belki evlerde de aynı prensip geçerlidir ve tüyleri diken diken eden şey, belirli bir çatı altında, gerçek faillerin vefat etmesinin çok sonrasında, işlenen kötü eylemlerin havasıdır. Kötü eylemde bulunan kişinin özgün tutkusu ve kurbanın hissettiği korkuyla alakalı bir şey masum izleyicinin kalbine iştirak eder ve ansızın sinirleri karıncalanır, tüyleri ürperir ve kanı donar. Görünür sebebi olmaksızın dehşete kapılır.”

                                                       “Boş Ev” – Algernon Blackwood

Yorumlar

SİZİN İÇİN ÖNERİLEN DİĞER İNCELEMELER