KİTAP TANITIMLARIM 100. 

 

“İSKAMBİL KAĞITLARININ ESRARI” (Kabalmysteriet)- Jostein Gaarder, Pan Y., 328 s.

11. Basım, 2019.

 

“Kimiz biz? Nereden geliyoruz?”

 

Birkaç yıl önce bazı arkadaşlarımın yönlendirmesiyle okuduğum kitaplar hakkında naçizane birkaç kelam etmeye başlamıştım. Amacım, kitaplar hakkındaki izlenimlerimi belirtmek ve onları tanıtmak, belki de merak edip okuyacak insanlara ulaşmaktı. Böylelikle yüzüncü kitaba gelmişiz. Umuyorum 1 kişiye de olsa bir faydam olmuştur. Nice yüz kitaplara diyelim. 100. kitaba özel, birbirine önerilmiş ve ortak okunmuş bir kitap hazırladım.

Norveçli yazarın, “Sofie’nin Dünyası”ndan sonra okuduğum bu ikinci kitabı. Yazılış olarak ise tersi. Aslında genel itibariyle o kitaba öncül oluşturduğunu düşünüyorum. Zira yazarın bu kitapla yapmak istediği de insanları sorgulamaya, felsefeye yöneltmek. Özellikle ontolojiye, insanlığa ve varoluşa.

Bu bir roman. Kurguda yavaş yavaş çözülen yoğun gizemler barındırıyor. “Sofie…”de olduğu gibi iç içe bir yapı da var. Bu kitabı okurken kitabın içindeki bir kitabı da okuyoruz paralelinde.  Dıştaki kurgudaki ana karakter, Hans Thomas ile yapıyoruz bunu. Norveç, Arendal’dan (Sofie ve ailesi de oradandı) Hans, babasıyla birlikte arabayla Yunanistan’a, annelerini aramaya yola koyulurlar. Kitap onların yolculuğunu ve yaşadıklarını anlatır. Yolculuklarının bir noktasında Dorf adlı kasabada, bir fırıncının verdiği minik kitap ise bahsettiğim içteki ikinci kurgudur. Yalnız “Sofie…” deki gibi ayrı düzlemlerin kurguları değildir bunlar. Yalnızca zaman olarak bir sıralama var. Bu minik kitabı ancak büyüteçle okuyabilmektedir Hans.

Diyaloglarında babası, Hans’ı hep sorgulamaya, düşünmeye, felsefeye yönlendirir. Her konuda felsefi yaklaşımlar sergiler. Bu gezegenin ve içindeki canlıların varlığının ne kadar muazzam olduğu, yaşamın sorgulanması gerektiği, kader ve tesadüf, bilginin kökeni ve sınırları üzerinde dururlar. Sokrates’ten, Platon’dan ve idealardan bahseder. Bir yerde de Eski Yunan trajedilerinden meşhur Kral Oidipus’un hikâyesini anlatır. Zaten gittikleri yer de Antik Felsefenin en önemli merkezlerinden Atina’dır. Annesi Anita (tersten okuyun), oraya gitmiştir. İsimlerin tersten okunuşunun kurguda bir yeri vardır. Ancak kurgunun en önemli sembolizmi iskambil kâğıt destesidir. Küçük kitapta geçmişte yaşanan deniz kazaları, ıssız ve gizemli ada, canlanan iskambil kâğıdı karakterleri anlatılır. Hans’ın aile sırlarını ve geçmişini yavaş yavaş öğreniriz.

Bir diğer sembolik öğe, ıssız adada bulunan ve içene büyük bir haz yaşatan mor gazozdur. Mor gazoz sınırlı miktardadır ve Dorf kasabasında Fırıncı Hans tarafından da saklanmaktadır. Aslında mor gazoz, hayatımız boyunca ulaşmak istediğimiz o sonsuz arzuyu, haz arayışını yansıtmaktadır diye düşünebiliriz. Psikanalist Lacan’ın “joussance” kavramına da benzetebiliriz mor gazozu. Jouissance, arzu ve haz arasındaki boşluktur. Elde edilemeyen, doyumuna ulaşılamayan, tutkunun ve arzunun hatta hayata bağlılığın aslını oluşturan bir öğedir.

Dil olarak oldukça sade, hatta edebi olmayan, gençlere göre yazılmış gibi bir kitap. Özellikle “xxxx ama yyyy” yapısındaki cümlelerin fazlalığı çok göze batıyor. Yazar zaten edebiyatçıdan ziyade filozof. Daha girişte tiyatro eserlerindekine benzer şekilde karakterlerin listesini ve kısa tanıtımını yapmış karışmasın diye. Hâlbuki kalabalık bir kadro yok. Dildeki bu yetersizliğini kurgudaki başarısıyla kapatıyor. İskambil kâğıtlarının sembolizmi kitabın merkez imgesi. Zaman ve iskambil kâğıtları arasındaki matematiksel benzetimler de oldukça ilgi çekici. Hayal-gerçek ikileminde, vücut bulan karakterlerin olduğu sahneler “Alice Harikalar Diyarında” ve “Oz Büyücüsü”nü de akla getiriyor. Onlar kadar vurucu olmasa da… Kitabın kendisi de 53 bölümden oluşuyor ve Joker ile sırasıyla Maça-Sinek-Karo-Kupa kâğıtlarının küçükten büyüğe sıralanmasıyla adlandırılıyor. Biçimsel olarak bu da güzel olmuş. Joker üzerinde özellikle duruyor yazar. İnsanların çeşitliliği ve hiyerarşisi içinde sorgulayanın, filozof olanın Joker olduğunu gösteriyor aslında. Bizi Joker olmaya yönlendiriyor. Sokrates gibi…

Sonuç olarak, fantastik öğelerin ve hayal gücünün temel felsefi sorularla birleştirildiği, sade dilli, gizemli ve sürükleyici güzel bir kurgu okumak isteyenlere öneririm. Özellikle genç okuyucular için de uygun.

 

SEÇTİĞİM ALINTI:

“Bir arkadaşımı düşünüyorum, tam o anda telefon ediyor ya da çat kapı, gelmiş. Çoğu kimse doğaüstü bir şey olduğunu sanır bu rastlantıda. Oysa aynı arkadaşımı kapımı çalmadan da defalarca düşünmüşümdür. Ya da onu düşünmediğim zamanlar da bana telefon etmiştir. You see? Ama biz bu iki olayın aynı anda meydana geldiği durumları hatırlarız hep. Mesele bundan ibaret. Tam on krona ihtiyacımız olduğu bir sırada yerde buluversek bu parayı, hemen doğaüstü bir şeye yorarız bunu. Hatta sürekli züğürt gezen biri olsak bile. İşte falanca ninenin ya da falanca dedenin başından geçen doğaüstü yaşantılar hakkında dinlediğimiz türlü çeşitli bir yığın boş söylenti, tam da böyle doğar. İnsanlar bayılır bu hikâyelere ve bu yüzden de sürekli yenileri çıkar durur. Oysa bütün olup biten, sadece kazanan numaraların görünmesinden başka bir şey değildir. Eğer ben zaten joker topluyorsam, evimde bir çekmece dolusu joker bulunmasının mucizeyle filan ilgisi yoktur.”

TEŞEKKÜR:

Kitabı bana öneren ve tanıtımda katkı sağlayan Harun ve Derya'ya teşekkür ederim.

 

Yorumlar

SİZİN İÇİN ÖNERİLEN DİĞER İNCELEMELER