KİTAP TANITIMLARIM 63.

 

“PERİLİ EV” (Bleak House) – Charles Dickens, Bordo Siyah Y., 55 s., 2014.

“Şüphe ve korku bulaşıcı bir hastalık gibi dolaşıyordu aramızda ve yeryüzünde bunlar kadar bulaşıcı başka bir şey yoktur.”

Viktorya Çağı’nın önde gelen usta yazarlarından Dickens’tan bir hayalet öyküsü… Bordo Siyah Yayınları’nın o alışık olduğumuz kapak tasarımlarının dışında, oldukça dikkat çekici kapaktan başlamak istiyorum öncelikle. Can Yayınları’nın Gotik Edebiyat serisindeki kitaplara benzer tarzda, bazı figürlerin kabartmalı şekilde yer aldığı karanlık bir çalışma. Kapağın ortasında gotik bir ev görüyoruz. Çatı katı harici iki katlı bu evin bir de ahşap çitlerle çevrili küçük bir bahçesi var. Bahçede evin satılık olduğuna dair (üstünde “Sale” yazan) bir tabela, daha doğrusu bir kazık görüyoruz. Evin bahçesinin biraz önünde, perspektif olarak kapakta en önde bize bakan cübbeli siyah kıyafet içinde bir kadın görüyoruz. Açık olan sol kolunda, elinin üzerinde dev kanatları açık beyaz bir baykuş duruyor. Bu figür öyküdeki ana hayaletlerden birisi.  Evin yan-arka taraflarında yapraksız-meyvesiz kuru ağaçlar-dallar, belki arka tarafta sisler içinde görünmesi engellenen bir küçük orman olabileceği izlenimi veriyor. Evin üstünde birkaç yarasa uçmakta. Vakit gece ve yağmur yağmakta. Bu manzarayı görmemizi sağlayan ışık ise evin tam üzerinde çakan devasa şimşek tarafından oluşturulmakta. Kapaktaki figürlerden ev, baykuş, yarasalar ve satılık ilanı kabartma şeklinde. Bir de yayınevi ve kitap-yazar-çevirmen isimleri kabartma. Kapağa 10 puan diyorum kısaca yani.

Kitaptaki ilginç noktalardan birisi, öykünün 21. sayfada başlaması. 55 sayfalık kitapta, öykü başlamadan önce yazar-çevirmen-editör vs. bilgilerinin yer aldığı künye, Önsöz ve Dickens’ın hayatı ve eserleri hakkında bilgiler yer alıyor. Bir şeyler biraz uzatılmış ve tekrarlanmış gibi. Beni güldüren ve ilk kez karşılaştığım noktalardan birisi de kitabı hazırlayanların özgeçmişlerinin verildiği künyede çevirmen Zeynep Yazıcıoğlu’nun karşısında “İletişim bilgileri değiştiğinden özgeçmişine ulaşılamamıştır.” yazıyor olması. Enteresan gerçekten: D

Kitap, sarı yapraklara basıldığı için gözü yormuyor. Sarı yaprakları seviyorum. Öyküye gelecek olursak, birinci ağızdan anlatılıyor. Anlatıcı, kız kardeşiyle birlikte altı aylığına adı ileri derecede periliye çıkmış bir eve taşınır. Sarkastik bir tarz benimsenen öyküde anlatıcı bu girişimini biraz meraka, biraz da tüm doğal sorunları yaşamış olmasına bağlar. Viktorya döneminde, gotik edebiyat aslında Sanayi Devrimi’ne bir tepki olarak anlaşılabilecek romantik edebiyat akımının bir alt türü olarak ortaya çıkmıştır. Aklın ve ilerlemenin tanrısallaştırıldığı, pozitif düşüncenin bütün metafiziği dışta bıraktığı 19. Yüzyıl Avrupa’sında aklın kısa devre yapmasını ve akıl dışı, denetlenemez, fizik ve doğa yasalarına uymayan şeylerin fantastik gotik türde ortaya çıktığını görürüz.

Bundan öyküde bolca yararlanan Dickens, daha öykünün başında anlatıcının trende karşılaştığı bir yan karaktere trende o an 17479 ruh dolaştığını, aralarında Sokrates, Pisagor, Galileo’nun da olduğunu söyleterek bizi akıldışılığa ve hicve hazırlar. Anlatıcı perili eve kuzenleri ve akrabalarını da çağırarak her birisine birer oda paylaştırır. Evle ilgili tasvirler, her bir odanın yapısını anlatır. Elbette hayalet, kendi odasında belirecektir. İşin ilginç tarafı biz korkuyu, korkutmayı beklerken hayalet anlatıcıyı zamanda yolculuk yaptırarak Abbasi halifesi Harun Reşid zamanına götürür.

Öykü, korkuyu bir çerçeve olarak kullanmakta ve bizi düşünmeye zorlamaktadır. Harun Reşid’i araştırdım öyküyü okuduktan sonra. İki bin tane cariyesi varmış. Kardeşleriyle beraber taht kavgaları vs. epey şiddetli bir hayatı var. Aslında her şeyin normal göründüğü ya da neyin normal olduğunun kabulleri konusunda bizi sorgulatıyor Dickens. Bizi, kötülüğün, korkunun, şiddetin kökenleri konusunda sorgulatıyor. Sahiplik, iktidar ve dini hiciv olarak da öyküyü bizi düşünmeye iten bir güç olarak görebiliriz. Bunları yaparken edebi, keyifli ve sarkastik bir dil kullanıyor. Gotik edebiyat severlere göz atmasını öneririm. Bir çırpıda okunuyor zaten.

 

SEÇTİĞİM ALINTI:

“Doğruyu söylediğimden ve bana inanacaklarından emin olduğum için, önce bir süpürge sopasının, sonra da salıncaklı bir atın üzerinde bir hayaleti takip ettiğimi tereddüt etmeden açıklıyorum. Hayvanın özellikle onu dışarı çıkarıp ısıttığımda boya koktuğuna yemin edebilirim. Daha sonra hayaleti, bir at arabasına binerek izledim. Bu eski at arabalarının, yeni uşağın yabancı olduğu, kendilerine has tuhaf kokuları vardır. Fakat bu bahsettiğim kokunun ahır, uyuz köpek ve eski körük kokularının karışımından oluşan tuhaf bir koku olduğuna yemin edebilirim. (Burada beni doğrulamaları ya da yalanlamaları için eski kuşaklara çağrıda bulunuyorum.) Hayaleti başsız bir eşeğin üzerine binerek de takip ettim, daha doğrusu başsız değil de, midesiyle çok yakından ilgilendiği için, başı sürekli aşağıda, midesine bakan bir eşekti. Özellikle, arkalarına çifte atmak üzere doğmuş midillilere, fuarlardaki atlıkarıncalara ve salıncaklara, yine bir başka unutulmuş gelenek olan, yolcuların içinde yatabildiği ve sürücüyle birlikte sıkışabildiği tek beygirli arabalara bindim.”

Yorumlar

SİZİN İÇİN ÖNERİLEN DİĞER İNCELEMELER