KİTAP TANITIMLARIM 152.

“SAPIK” (Psycho) – Robert Bloch, İthaki Y., 152 s., 1. Baskı, 2020.

 

“Belki de hepimiz arada sırada biraz deliriyoruzdur.”

 

Bugün korku fanı kime “Sinema tarihinin en iyi korku filmlerini sıralar mısın?” diye sorsanız veya korku sayfalarında nereye yazarsanız yazın, Alfred Hitchcock’un 1960 yapımı “Sapık”(Psycho) filmi ya en başta, ya da en başlarda yer alır. Her ne kadar korku filmi demek çok doğru olmasa da… İthaki’nin Karanlık Kitaplık serisinden yayımlanan, şimdiki tanıtacağım kitap, söz konusu filmin uyarlandığı eserin ta kendisi.

Kitap uyarlaması filmlerde genelde okuyucular hayal kırıklığı yaşar, kitabın filmden daha iyi olduğunu düşünürler. Bunun tersi az sayıda örnek de vardır. Mesela, “Esaretin Bedeli”, Stephen King’in az bilinen hikâyelerinden biriyken filmi en iyi filmler listelerinde tepelerdedir. Bu yönetmenlik başarısının daha erken örneklerinden birisini Hitchcock usta sergiler. Film olmasa bu kitabın bu kadar etki yaratacağından, bilineceğinden şüpheliyim. İkisi arasında farklılıklar, her iki tarafta da artı-eksiler olduğunu düşünüyorum yine de. Biz kitaptan başlayalım. Ne de olsa ben film değil, kitap tanıtıyorum.

1917 doğumlu ABD’li yazarın akıl hocalarından birisi Lovecraft… Cthulhu Mitosu ile ilgili öyküler de yazan Bloch, bu en meşhur romanında orta karar bir polisiye, ancak üst düzey bir psikolojik gerilime imza atıyor. Aslında psikanalitik gerilim diye tanımlamak istiyorum. Kitabın adı da tüyoyu veriyor zaten. Dolayısıyla gizem, polisiye, gerilim türlerinde bir roman. Bir önceki asrın yazarlarında gözlemlediğimiz edebi dilden uzak, direkt sade ve olay odaklı yazıyor Bloch. Zaten 20. Yüzyıl’ın korku/gerilim yazarları sıklıkla bu yapıda. Dildeki bu düzeyin, kitabı edebiyat eseri kategorisine sokmamızın zor olduğuna neden olmasını iddia edebilecek olmamıza karşın, yaratılan ana karakter açısından bir o kadar güçlü, zemini sağlam, unutulmaz bir kitap haline geliyor. Bates Motel ve Norman Bates, türün fanları için unutulmayacak isimler…

!!!!!!!!DİKKAT! SPOILER BAŞLANGICI!!!!!!!!

Filmi izlemeyenler, hakkında bir şey duymamışlar ve tabii ki kitabı okumamışlar için bundan sonra yazacaklarım, içerik hakkında önemli bilgiler içerecektir. Çoğu kitabı tanıtırken bunu bir miktar yapıyorum fakat bu eserin özellikle sürpriz – şok finalini öğrenirseniz, pek bir anlamı kalmaz olayın. Eskiden işlek bir yol olan, artık otoyolun başka bir yerden geçmesiyle tali bir yol üzerinde pek kimsenin uğramadığı ıssız bir moteldir Bates Motel. Mekânı işleten Norman Bates’in, hemen arkadaki evde annesiyle birlikte yaşamakta olduğunu görüyoruz kitabın açılışında. Yağmurlu bir gecede arabayla yolunu kaybetmiş yalnız, genç bir kadın, Mary Crane motelde konaklamak için durur. Daha sonraki bölümde Mary’nin çalıştığı şirketten yüklü bir miktar para çaldığını, sevgilisi Sam’in yanına kaçmak için uzun zamandır yollarda olduğunu, gitmek istediği yerin Fairvale olduğunu ancak yağmurdan dolayı oraya yakın bir yerlerde yanlış yola saparak motelde konaklamak için durduğunu okuyoruz. Bu olaydan Sam’in de haberi yoktur… Norman, aç olan Mary’i evine yemeğe davet eder. Birlikte yemek yerler, sohbet ederler. Konu annesinden açılır. Annesi üst katta odasındadır. Onlara katılmaz. Bu sohbette Norman’ın annesinin rahatsızlığından bahsettiğine ancak onun tedavisi konusunda Mary’nin önerilerine karşı sert çıkış yaptığına tanık oluyoruz. Annesiyle ilişkisi konusunda bir problem olduğu, annesinin onu kadınlara karşı uyardığını, bazı hareketlerinin şüphe uyandırdığını görüyoruz. Yine de bu halleri hemen geçen Norman, sempatik ve cana yakın bir karakter sergiler. Güvensizlik hissi vermez. Norman, moteldeki odasında gizli bir delikten Mary’i izler. Daha sonra alkol alarak sızar. Mary, motel odasında duştayken bıçakla öldürülür. Cinayeti işleyenin anne olduğunu anlarız kitapta. Norman cesedi arabayla birlikte motelin civarındaki bataklığa gömer. Delilleri yok eder. Daha sonra Mary’nin kardeşi Lila, çalıştığı şirketin tuttuğu özel dedektif Arbogast ve Mary’nin erkek arkadaşı Sam’in bir şekilde yolları buluşur, Mary’i ararlar. Bir takım ipuçlarını takip ederler ve Bates Motel’de kaldığını anlarlar. Mary, otele girerken sahte isimle kayıt defterini imzalamıştır ama el yazısından tanırlar. Olaylar gelişir.

Norman’ın annesi arada bir sabit siluet halinde evin üst katında pencerede görünür. Onun dışında ortalıklarda görünmez. Okuyucu ilk şoku, Fairvale polis memurunun Norman’ın annesinin uzun yılar önce ölmüş olduğunu söylemesiyle yaşar. Dolayısıyla Norman’ın annesiyle yaşadığını oraya önceden gidip geri dönmeyen dedektif Arbogast’ın uydurduğunu düşünür. Arbogast’ın da paranın peşinden gidip Lila ve Sam’i ektiğini düşünür. Norman’ın babasının kendisi henüz bebekken öldüğü için annesiyle birlikte büyüdüğünü, yaşadığını anlatır polis. Daha sonra annesinin hayatına bir adam girmiştir. Varlıklı bu adam yaptırmıştır moteli de.  Aldatılan kadın, adamı ve kendini zehirlemiş, ikisinin cesedini Norman bulmuştur. Devamında Norman’ın düşüncelerinde insanların annesinin ölü olduğunu sandığını ama kendisinin onu sakladığını okuyarak ikinci şaşırtmacayı yaşıyoruz okuyucu olarak. Olayların finalinde ısrarcı yapısıyla çözümü getiren Lila, motelin arkasındaki eve girmeyi başararak sırrı ortaya çıkarır. Daha önce Norman’ın anneyi birilerinin bulacağından korkarak evin kilerine kapattığını görürüz. Lila, üst kattaki odaya girdiğinde eski tarihli bir dizayn görür. Sanki geçmişe yolculuk yapmış gibidir. Eşyalar ondan önceki jenerasyonun çağından kalma gibidir. Ve kilerde anneyi bulur… Tahnit edilmiş, çürümeye yüz tutmuş bir ceset olarak… O sırada kadın kıyafetleri içinde, makyaj yapmış, peruk takmış Norman Bates bıçakla ortaya çıkar ve Sam onu etkisiz hale getirir. Böylece olaylar çözülür. Norman Bates, çok kişiliklidir. Anne de kendisidir... Şok bir final!

Norman, annesiyle birlikte babasız büyümüştür. Annesi ona müstehcen her şeyi yasaklamış, kadınlardan nefret ettirmiştir. Hayatındaki tek kadın kendisidir. Norman da onun hayatındaki tek erkektir. Ta ki hayatına bir sevgili girene kadar. Bunu kaldıramayan Norman ikisini de zehirlemiştir. Daha sonra annesinin cesedini mezarından çıkarıp onu tahnit etmiş, kendisi de çok kişilik sendromuna girerek bazen annesi, bazen kendisi, bazen de çocuk Norman olmuştur. Yani 3 kişiliği vardır: güler yüzlü, kendi halinde yetişkin Norman Bates; annesi Norma Bates ve çocuk Norman Bates… Hala annesiyle birlikte yaşadığını düşünmektedir dolayısıyla. Çünkü hayatı öyle tanımıştır, öyle huzur bulmuştur. Öyle yetişmiştir. Annesiyle bir bütündür, annesinin de onunla bir bütün olduğunu düşünmektedir. Psikozun başlangıcı şüphesiz ki baş edemeyeceği bir olay sonucu olmuştur.  Finalin uzantısındaki son bölümde geriye yalnızca anne kişiliği kalır…

Psikanalitik okumaya net ve açıktır Norman Bates. Freud’un yarattığı, diğer isimlerle birlikte özellikle Lacan’ın geliştirdiği psikanalitik bazı terim ve kuramlara değinerek Norman Bates’in “ruhunu çözümleyelim” (psike – analiz). Bebek, hayatında ilk anneyi görür, tanır. Anne onunla ilgilenir, tüm ihtiyaçlarını karşılar. Emzirir, sever-ilgilenir. Bebek, anneyle tam ve tatmin halindedir. Kendisinin de anne için öyle olduğunu düşünür. Daha sonra annenin arzusunun yöneldiği bir figürü, babayı fark eder. Detaylarına fazla girmeyeyim burada, bu şekilde Oedipus Kompleksini aşma aşamasında baba figürü önemli bir yer tutar. Norman Bates’in bebekliğinde baba figürü yoktur. Yalnızca anne ve kendisi vardır. Dolayısıyla Oedipus Kompleksini aşamaz.  Ona çok düşkün, ahlakçı annesi kendisi de cinsel hayatı olmayan bir kadındır ve oğlunu tüm kadınlardan, cinsel içerikli her şeyden yasaklamıştır. Bu şekilde Norman Bates kastre olur (Psikanalizde kastrasyon denilen olay). Kadınlardan korkar, yaklaşmaya çekinir, arzusuna ket vurur. Bakirdir, belki de iktidarsızdır. O yalnızca annesiyle bütündür, onun sevgisi ve varlığıyla yaşamaktadır. Başka türlü bir mutlu hayat bilmemektedir. Bu, çok ince dengeler üzerinde stabil duran psikolojik durum, ortaya annenin arzusunun, bir baba figürünün çıkmasıyla kopar. Norman Bates, annesinin hayatında onun arzu ve ilgisinin yöneldiği bir “öteki”ni kaldıramaz. Onun için “babanın adı yoktur”… Onun için “cinsel ilişki yoktur.” Bu kıskançlığı, onu çığırdan çıkararak kıskançlık kriziyle her ikisini de zehirleyerek öldürür. Başımıza gelen korkunç olaylarla baş edebilmek için onları bastırır ve bilinçdışına iteriz der Freud. Bu korkunç olayın gerçekliğiyle baş edemeyen Norman Bates, böyle bir olay gerçekten olmamış gibi eski huzurlu hayat şartlarını geri döndürmeye kalkar. Anneyi mezarından çıkarır ve tahnit eder. Baba figürü yok olmuştur ama annesinin hala yaşadığını düşünür. Kişilik bölünmesi yaşar. Annesinin ağzından konuşur, bazen annesi, bazen kendisi olur. Böylece eski günlerdeki gibi annesiyle yaşadığını düşünerek, bir psikoz geliştirerek huzurlu ve stabil hayat şartlarını geri getirir kendince. Ama tabii ki bir kitabın adında da denildiği gibi: Şizofreni yalnız oynanmaz…

Psikanalizin gelişmesi ve çarpıcı teoriler, son yüzyılda kurgularda sıklıkla karşımıza çıkmasını sağladı. Bu romanda da ana-oğul ilişkisi üzerinden çok başarılı bir psikanalitik karakter görüyoruz. Başta söylemem gereken bir durum daha var ki, yazar Norman Bates karakterini yaratırken o yılarda hikâyesi ve yaptıklarıyla insanlar üzerinde şok yaratan seri katil Ed Gein’den etkilenmiş. Nitekim Ed Gein ile Norman Bates’in birçok ortak yanı var. Bu konuya da girip tanıtımı fazla uzatıp, dağıtmak istemiyorum. Bilmeyen ve merak edenler Ed Gein ile ilgili kitap ve filmlere bakabilir. Biz yine kitaba dönelim.

Her ne kadar çok başarılı bir psikolojik gerilim olsa da polisiye olarak orta karar bir kurgudur. Bazı yerlerde mantık zorlamaları vardır. Bunu Hitchcock da fark etmiş olacak ki bazı yerlerini değiştirmiştir filmde detayların. Yan karakterlerin analitik çözümlemeleri konusunda başı Mary’nin kardeşi Lila çeker. Bu kararlı, sabırsız, cesur ve zeki kadın bir nevi “main pratagonist”tir. Hitchcock zaten gizemli, psikanalitik hikâyeleri çok sever, filmlerinin çoğunun senaryoları öyledir (Marnie, Spellbound, Vertigo, Frenzy vs.). Bu kitabı, filmini çekmeye karar verdiği için tüm baskılarını almış, toplatmıştır. Kimsenin sonunu bilmesini istemez. Hatta film oyuncularının bile çoğu final sahnesine kadar bilmiyormuş sonunu. Şimdi film ve kitabı kıyaslayalım.

Kitap Bates Motel’de başlarken film direkt Mary Crane’in hikâyesi ve kaçışıyla başlar. Dolayısıyla yönetmen bize Mary sanki filmin ana karakteriymiş izlenimi verir. Hatta Mary’nin öldürüldüğü meşhur duş sahnesi kitabın ilk çeyreğinde cereyan ederken filmin yarısıdır. Yönetmen filmin yarısında ana karakteri öldürerek izleyiciyi şok eder. Oradan itibaren ilgi Norman Bates’e kayar. Kitapta ana mekâna gelen yan hikâye, filmde ise yan mekâna giden ana hikâye izlenimi verilir. Duş sahnesi 1 haftada çekilmiş. Film sinemada yayınlandığında o dönem insanların çığlık attığı, şoke olduğu, hamile bir kadının bebeğini düşürdüğü söylenmektedir. Sinemada şiddet her zaman hikâyelerin arka planında, göz önünde olmayan yapıda olagelmişken “Psycho”, 1 dakikaya yaklaşan, 50 civarı bıçaklama sahnesiyle şiddeti gözler önüne sermiştir. Siyah beyaz çekilen filmde kan için çikolata şurubu gibi bir madde kullanılmış. Yönetmen bıçağın ete girme sesleri için birçok kavunu bıçaklayarak istediği sesi bulmuş. Ayrıca duş sahnesindeki gerilimi arttıran müzik de klastır. Kitapta ise cinayet daha da şiddetlidir, kafa kesilir. Ama sahne filmdeki kadar uzun sürmez. Kitaptaki polisiye, iz sürme, soruşturma konusundaki mantık zorlamaları Hitchcock tarafından filmde giderilir. Yan karakterlerin zayıflığı da öyle… Zaten filmde gizem-polisiye yönü kitaba göre daha ağır basar. Yönetmenin esas tarzını yansıtır bu elbette. Motelde Mary’nin odada kaldığını gösteren nesne kitapta duşakabinde bulunan bir küpe iken, filmde sifonla gitmeyen, paranın bir kısmındaki rakamları gösteren yırtık kâğıt parçalarıdır. Norman ile Mary kitapta evde yemek yerlerken filmde motelde ofiste yerler. Kitapta evde tahnit edilmiş bir sincap asılıyken filmde ofiste tahnit edilmiş bir baykuş ve kuzgun asılıdır. Bu gibi bazı detaylar filmde ve kitapta farklıdır ama en önemli farklılık Norman Bates’tir. Kitapta kilolu, orta yaşlı olan Bates filmde genç ve zayıftır. Filmin kitaba göre eksisi ise Norman’ın üç karakterini değil iki karakterini yansıtmasıdır. Çocuk Norman Bates karakteri kitaptaki kadar yansıtılmaz.

Kitapta düğümün çözüldüğü ev; eski çağlardan kalma dizayn edilmiş oda, tahnit edilmiş hayvanlar, eski kitaplar ve karanlık kiler ile tekinsiz bir gotik mekân örneğidir. Tüm karakterlerin de önünde sonunda yolunun buraya düştüğü ev mıknatıs misali hikâyeyi kendine çeker mekân olarak. Bunun dışında bataklığa gömme, mezardan çıkarma, evde ceset saklama gibi yapılarla korku edebiyatına göz kırpar, ancak daha önce de belirttiğim gibi esas tarzı psikolojik gerilimdir. Psikanaliz diye bir şey yokken, Dostoyevski’nin 1846 yılında yazdığı “Öteki” kitabına da buradan saygılarımı yollamak istiyorum aklıma gelmişken…

!!!!!!!! SPOILER SONU!!!!!!!!

Sonuç olarak, türü seven herkesin mutlaka okuması gerektiğini düşündüğüm bir kitap. Filmi izlemiş olsanız dahi okumanızı öneririm ki ben öyle yaptım. Yine de oldukça ilgiyle okudum.

Yorumlar

SİZİN İÇİN ÖNERİLEN DİĞER İNCELEMELER