KİTAP TANITIMLARIM 44.

“CİNSELLİĞE DAİR VAZGEÇMEMİZ GEREKEN 100 EFSANE” – Bülent Somay, Ağaçkakan Y., 1. Basım, 2016.

Sorun, insanlık kültürünün ‘Cinsellik’ dediğimiz fiile 10bin yılı aşkın bir süredir verdiği aşırı/ölçüsüz önemde.”

Ataerkil dünyanın iktidar kalıpları tarafından yaratılan ve tüm algılarda meşrulaştırılmak için gayret gösterilen tabu ve efsaneler… Hepsi yanlış olmasına rağmen insanlığı büyük bir kısmının doğru zannettiği kalıplaşmış fikirler… Somay, 100 ayrı başlık altında bunları ele almış ve çok da iyi etmiş. Herkesin okuması gereken bir kitap kanımca. Zira yalnızca muhafazakâr ya da gelenekçilerin inandığı şeyler değil bunlar, modernim diyen birçok insanın bile hala aşamadığı, yanlışlığını kabul etmek istemediği fikirler de var içlerinde. Şu insanoğlu cinselliği ne kadar abartmış, çarpıtmış. Kadını mülkiyet edinmeye, tekeşliliğe zorlamaya, üzerinden namus söylemleri yapmaya, annelik gibi ifadeleri kutsallaştırmaya, aile kurumunu yüceltmeye yönelik tüm iktidar planlarının ezici yanılsaması altında bunu gerçekleştirerek, tecavüzlerin ve cinayetlerin önünü açmış uygarlık.  

Kitapta 100 ayrı başlık olsa da aslında konu olarak 8 bölüm var. Bazı başlıklar birbirinin devamı olarak ilerliyor. Cinsellik, cinsiyet, anne, baba, tecavüz, orgazm, eşcinsellik ve şiddet/cinayet olarak ayırabiliriz bölümleri. Somay, net ve dobra dobra anlatıyor her şeyi bize. Bazen esprili bir dil de kullanıyor ve çok kuramsal değil de sohbet havasında ilerleyen kitap rahat da okunuyor. Fakat bu sade dilin altında Freud, Lacan gibi bolca psikanalitik teori ve daha başka bilim dünyasından alıntılar da var. Kitapta her başlık 1 sayfa uzunlukta ve her başlık, sağ sayfalarda yer alırken, sol sayfalarda ise minimalist psikanalitik çizimler var konuyla ilgili. Onları da ayrı sevdim.

İlk bölümde cinselliğin, üreme üzerinden ve hayvanlarla insanların karşılaştırılması suretiyle geliştirilen efsaneler yer alıyor. Ayrıca kürtaj konusu işleniyor. İnsan cinselliğinin bunu sadece üreme amacıyla yapan hayvanlardan farklı olduğu gözler önüne seriliyor. İnsan sever, sevişir, haz duyar. Cinsellik ve üreme aynı şey değildir. İnsanlar, doğum kontrol yöntemlerini bu yüzden geliştirmiştir. Bunları okuyoruz genel olarak. Kürtaj konusuna en son değineceğim. İkinci bölümde “anne” işleniyor. Anneye yüklenen anlam, Freud’un teorileri, geçmişten günümüze anne figürü, Oidipus ve ensest gibi konular işleniyor. Bir sonraki bölümde de “baba” alıyor bunun yerini. Aile, namus ve ahlak, anne ve babaya yüklenen anlam gibi konularda inanılan fikirler irdeleniyor. Ayrıca batı-doğu toplumları karşılaştırması da var ve zannettiğimiz gibi pek de farklı olmadığını görüyoruz durumun. Daha sonra kadın ve erkek işleniyor. Cinsiyetlere yüklediğimiz anlamlar, cinsiyetlerin eşitliği meselesi, bilim ve zekâda cinsiyetlere yaptığımız atıflar da bu bölümün konuları. Sonraki bölüm seks eylemine odaklanıyor. Seks, haz, orgazm, penis ve vajina hakkında bildiğimiz yanlışlar yer alıyor burada da. Sonraki bölümde eşcinsellik işleniyor. Son bölümlerde de şiddet, cinayet ve tecavüz anlatılıyor.

Freud’un teorilerini, özellikle anneyi arzulamayı halen “çocuğun kendi annesiyle seks eylemi yapmak istemesi” olarak bilen çok sayıda insan var. Erkek çocuklara araba ve silah, kız çocuklara da oyuncak bebekler alarak; erkeğe mavi, kıza pembe giydirerek bizler yani bu toplum ve uygarlık inşa ediyor cinsiyet rollerini. Kadını tek eşliliğe ve cinsel hazzını yok etmeye zorluyor ataerkil iktidar. Pedofiller ve diğer tecavüzcüler doğuştan sapkın olarak gelmiyor, içimizden çıkıyorlar. Normal dediğimiz bireylerin içinden çıkıyorlar. Onları hasta addedip ötekileştirip toplumu onlardan kastre ederek ya da idam ederek arındırma çabaları yanlış ve nafile. Eşcinselliği düşünürken yalnızca seks eylemi olarak düşünüyoruz. Sadece eşcinsel ve düzcinsel (heteroseksüeller) var sanıyoruz. Penisi dünyanın anlamı sanıyoruz. Çok önemli sanıyoruz. Tecavüz ve şiddeti bile kadının davranışları üzerinden haklı göstermeye çalışıyoruz. Bu vakalardan sonra en çok yaygara koparan ve nefret söylemi yapanları bu olaylara en çok üzülen ve onlara en çok karşı olanlar sanıyoruz. Bütün bu olaylar gelişmiş ülkelerde, batıda yok sanıyoruz. İşte bunlar en dikkat çekici kısımlardı. Ataerki ve aile kavramı çözülmeye, yıkılmaya başladığı zaman belki her şey doğalına dönebilecek ama kısa vadede zor gözüküyor. İnsan, tabularıyla yaşamayı sürdürüyor.

En azından bu kitabı okuyup herkes kendini sorgulamalı. İyi bir farkındalık yaratabilir. Bu 100 efsaneden kaçına “hayır öyle değil” diyebiliyoruz diye sormalı okuyanlar. Ben sordum kendime ki kendimi belli bir yaşanmışlık, okumuşluk, araştırmışlık altyapısında farkındalığı gelişmiş bir birey olarak görme gafletine düşmeme rağmen iki tanesine ben de “hayır” demediğimi fark ettim. İşte onlar:

·         Kürtaj cinayettir, cenin öldürmek insan öldürmektir.

·         Eşcinsellik doğada da var.

İlkine değinmek istiyorum zira hala düşüncelerim netleşmiş değil. Zaten Somay da aslında bu sorunun cevapsız kalmaya mahkûm olduğunu söylüyor. Çünkü bunun cinayet olup olmadığının cevabını verebilmemiz için öncelikle insanın ne olduğunu tanımlamamız gerektiğini söylüyor. Binlerce yıldır felsefenin ve bilimlerin gündemini işgal eden bu soruya tartışmasız cevap verilemeyeceğini söylüyor. Şimdi konuyu felsefe üzerinden değerlendirmek istiyorum:

Uygulamalı etik kapsamı içinde ele alınmak durumunda olan kürtaj, önemli bir etik problemi tanımlar. Çok genel olarak ifade edildiğinde, bir etik problem olarak kürtaj konusunda çatışan en temel iki etik ilke - doğmamış hayatla olduğu kadar annenin hayatıyla da ilişki içinde hayatın değeri ilkesiyle bireyin kendi bedeni ve hayatı üzerinde devredilemez haklara sahip olduğunu savunan bireysel özgürlük ilkesidir. Kürtaj bağlamında cevaplanması gereken en temel soru ise insan yaşamının ne zaman başladığı, ona hangi noktadan itibaren değer verilmesi gerektiği sorusudur. Kürtajla ilgili tartışmaların odak noktasında, her şeyden önce bir fetüsün ahlaki statüsü meselesi bulunur. Burada sorulan soru fetüsün asli yaşama hakkına sahip bir kişi olup olmadığı sorusudur. Şimdi kürtaj karşıtı argümanlarla kürtaj yanlısı argümanların fikirlerini özetleyeyim:

Kürtaj karşıtlarının argümanları:

     1.  Bir kişinin genetik oluşumu, ceninin ana rahmine düştüğü anda gerçekleşir ve bir kez oluştuktan sonra da biricik bir bireyin yaratılışını ve karakterini programladığı için, ona bir insan varlığı olarak hamileliğin bu ilk anından itibaren saygı gösterilmesi gerekir. Doğmamış ve masum bir çocuk, ana rahmine düştüğü andan itibaren bir kişinin bütün haklarına sahiptir ve bu haklar söz gelimi annenin haklarından önce gelmek anlamında mutlaktır. Dolayısıyla, fetüs, bir kişidir bu yüzden “hiçbir şekilde insan öldürmemek gerektiğini” bildiren ahlak kuralının kapsamı içine girer.

 

     2.   Kürtaj, annenin bedensel ve ruhsal sağlığına zarar verir, bir kadın için bebeğinin öldürülmesine izin vermek yıkıcı bir şeydir.

 

    3.  Kadınlar, cinsel eylemlerinin sorumluluğunu her koşul altında almalıdırlar. Bir kadın, istememesi durumunda, her şeyden önce hamile kalmamakla yükümlüdür çünkü bunun için kullanabileceği birçok yöntem vardır. Kadının kürtaja başvurması dikkatsizliğinin, koruyucu tedbire başvuramama yeteneksizliğinin cezasını suçsuz insana ödetmesi anlamına gelir.

Kürtaj yanlılarının argümanları:

 

     1. Kadın, bedeninde olup bitenlerle ilgili olarak karar vermek de dâhil olmak üzere, bedensel açıdan özerkliğe sahiptir. Kadınlar geçmişte doğum kontrolü söz konusu olmadığı için, “doğanın bir kazasından” dolayı, yani sadece kadınların hamile kalmaları nedeniyle eşit haklara sahip değillerdi. Oysa şimdi bu haklara sahiptirler. Ve bu haklar, diğer yöntemler kullanılmadığı veya başarısız kaldığı zaman kullanılan bir yöntem olan kürtaj hakkını da ihtiva eder.

 

     2.  Ana karnındaki çocuk, doğduğu ana kadar kadının bedeninin bir parçasıdır. Bu yüzden onun söz konusu bedende yaşamaya devam edip etmeyeceğine, doğmasına izin verilip verilmeyeceğine karar verme hakkı ve sorumluluğu tamamen kadına aittir.

 

      3.  Bir çocuğun fiilen doğmuş olmasından önce, insan hayatının varoluşundan söz edilemez.

 

      4.   Kürtajı yasaklamak, yoksulluk ve nüfus artışı benzeri istenmedik birtakım sonuçlara yol açar.

Şunu net ifade edeyim ki kürtajın yasak olmasına sonuna kadar karşıyım. Kesinlikle serbest olmalı. Kişinin tercihine bırakılmalı. Sadece, kürtaj cinayet midir sorusuna hala ne cevap vereceğime emin olamamış durumdayım. Kitaptaki tek belirsiz başlık da buydu sanırım.

Eşcinselliğin hayvanlar âleminde olmadığı konusu da biraz kafamı karıştırıyor. Olduğuna dair çok şey okumuştum. Somay sadece koku duygularında bozulma olan koçlar üzerinden anlatmış ama emin olamadığım bir konu oldu bu da. Şurada bir şeyler var: http://kaosgl.org/sayfa.php?id=685

Sonuç olarak oldukça anlamlı ve hislerime tercüman bir kitaptı. Öneri için teşekkür ediyorum.


SEÇTİĞİM ALINTI:

26. Efsane: “Biz Türklerde anne kutsaldır, Freud’un anneyi arzulamak teorisi işlemez”

Ünlü Türkçü yazar Zeki Velidi Togan, 1930’larda Stalin tarafından SSCB’den sürüldüğünde Viyana’ya yerleşir. Tesadüf bu ya, burası da Freud’un yaşadığı apartmandır. Böylece Freud’un üst katında yaşamaya başlar. Takunyalarıyla üstadın kafasını şişirdiği için aralarında bir diyalog başlar, derken bir gün buluşurlar. Freud’dan tek satır okumamış ama ermeni bir öğrenciden onu teorileri hakkında bir şeyler duymuş olan Togan, bu sohbette ona ayar vermeye kalkar. Teorilerinin ilginç olduğunu, ancak Şark için, hele Türkler için hiçbir geçerliliği olmadığını iddia eder.

Şimdi kendinizi Freud’un yerine koyun. Siz aşağıda analiz yapmaya çalışırken tahta takunyalarıyla tepenizde tangır tungur yürüyen adam, size “Biz Türklerde anne kutsaldır” diyerek, Oidipus Kompleksi açıklamanızın geçersiz olduğunu söylüyor. Diyelim siz de Türkiye’de bulunmuş başka birinden, Türklerin en sevdikleri yemin biçiminin “Anam avradım olsun ki!” olduğunu duymuşsunuz. Gülmekten yerlerde yuvarlanmaz mıydınız? Freud nazik adam tabii. Kibarca başını sallamakla yetinmiş.”

Yorumlar

SİZİN İÇİN ÖNERİLEN DİĞER İNCELEMELER