KİTAP TANITIMLARIM 178.

ŞAŞIRTICI-TUHAF ÖYKÜLER1 – Kolektif, Laputa Y., 190 s., 1. Baskı, 2021.

 

Britanya ve Amerikalı (istisna 1 Türk hariç) yazarların öykülerinden derlenmiş bir kitabın tanıtımıyla karşınızdayım. Korku, gerilim, bilimkurgu, fantastik macera gibi çeşitli alt tarzlarda öykülerle masallar (14 tane) ve birkaç şiirden (3 tane) oluşuyor kitap. Kara kalem çizim güzel bir ön kapak, içerikte ve arka kapakta ise çeşitli yerlerden alınmış resimler ve illüstrasyonlar mevcut.  Örneğin Gustave Dore, Henry Fuseli gibi… Kitabın sonunda, içerikteki sırayla, görsellerin kime ait olduğunun listesi var. Bir de yazarlar hakkında kısa bilgiler.

Hemen, çalışmaların listesini, kitaptaki sıraya göre vereyim:

            Taş Kedi (The Stone Cat) – Miles J. Breuer

            Kristaldeki Dansçı (The Dancer in the Crystal) – Francis Flagg

            Ölümlü Ölümsüz (The Mortal Immortal) – Mary Shelley

            Howard Phillips Lovecraft’a (şiir) – Francis Flagg

            Gizem (The Mystery of the Semi-Detached) – Edith Nesbit

            Dev Morsalkım (Great Wisteria) – Charlotte Perkins Gilman

            Panterin Gözleri (Eye of the Tiger) – Ambrose Bierce

            Ölüm Tanısı (A Diagnosis of Death) – Ambrose Bierce

            Tuhaf Bir Ölüm – Kenan Hulusi Koray

            Gece Kuşu – Kenan Hulusi Koray

            Rüya (The Dream) – Sheridan Le Fanu

            Yaklaşan El (The Closing Hand) – Farnsworth Wright

            Ozan (şiir) – Robert E. Howard

            Matsuyama Aynası (The Matsuyama Mirror) – Anonim (Japon Masalı)

            Ay Işığı Masalı (A Moonlight Fable) – H. G. Wells

            Kılıçtaki Anka Kuşu (The Phoenix on the Sword) – Robert E. Howard

            İki Gece Süren Kulak Ağrısından Sonra (şiir) – Farnsworth Wright

2 yazarla ilk kez tanıştım (Miles J. Breuer ve Francis Flagg). Öykülerden 4 tanesini daha önce okumuş ve tanıtmıştım: Shelley’den, ölümsüzlük teması üzerine inşa edilmiş. 323 yaşında bir karakterin ağzından geçmişten itibaren yaşananların aktarıldığı, ölümsüzlük iksiri gibi meşhur bir nesne içeren, ölümsüz olmak ya da çok uzun yaşamanın olumsuz yönlerini işleyen “Ölümlü Ölümsüz”; Gilman’dan, bir tadilatın, büyük bir evde geçmişte yaşanan trajediyi ortaya çıkardığı eko-gotik öykü “Dev Morsalkım” ve Koray’ın öyküleri, bir yarasa tarafından ısırılan çocuğu anlatan “Gece Kuşu” ile ölüm-cinayet temalı “Tuhaf Bir Ölüm”…

Bunlarla birlikte korku-gerilim tarzında (kitabın ağırlıklı tarzı) olan diğer öykülerden bahsedeyim öncelikle.  “Taş Kedi”  tekinsizliğin, cansız bir nesnenin canlı gibi davranmasının tersine bir canlının cansız nesneye dönüştürülmesi teması üzerinden işlendiği bir öykü. Kayıp bir insan aranırken ortaya çıkarılan dehşet, sanatın gücüne de göz kırpıyor. “Gizem” ise bir tesadüf ve korkunç bir cinayet etrafında kurgulanmış. “Panterin Gözleri”, Bierce’in çok kullandığı kısa ve göndermeler içeren alt başlıklara bölünmüş biçimde yazılmış, kurt adam öykülerinin temalarını ve yapısını kullanan bir hikâye. Kurt yerine başka bir hayvan kullanılıyor yalnızca. Ayrıca dramatik bir yapısı da var. Yazarın diğer öyküsü “Ölüm Tanısı” ise ölmemiş ölü ve bir enstrümanın cinayet aleti olarak kullanıldığı korkunç bir finale sahip, klasik müziğe de değinen bir çalışma. Le Fanu’nun epey hikâyesini tanıtmıştım ama “Rüya”, ilk kez okuduğum bir tanesi oldu. Görülen korkunç bir rüyanın gerçekleşmesi hakkında. Ölüm, ölüm sonrası ve ölümden koşullu olarak geri döndürülme gibi temalar içeriyor. Aklıma Tom ve Jerry’nin bir bölümü geldi… “Yaklaşan El”, tekinsiz bir evde hayaletler beklerken yaşanan fiziki bir dehşeti anlatıyor. Wells’i severim ve ilerde tanıtımlarımda kitaplarına yer vermeyi düşünüyorum. Buradaki öyküsü “Ay Işığı Masalı”, aynı zamanda bu kitapta en sevdiklerimden birisi oldu. Bir kere benim gibi atmosfer insanını tatmin edecek düzeyde görsellik içeriyor. İkincisi, adı gibi masala göz kırpan bir öykü ama masalların mutlu sonlarının tersine bitiyor. Aşırı tekinsiz bir hissiyat verdi bu bana. Sonra, doğada ve içimizde barınan ölüm-yaşam, ışık-karanlık, mutluluk-mutsuzluk gibi düalizmleri vurguluyor. Özel ve çok sevdiği bir elbiseyi özel bir günde giymesi, günlük hayatta giymemesi konusunda uyarılan bir çocuğun, dolunay ışığı altında elbiseyi giyerek doğa ile iç içe büyük bir bahçede yürüyüşe çıkmasını anlatıyor hikâye. Çeşitlilik, parlaklık, mutluluk verici görsellik, harika bitkiler ve hayvanlar içeren doğa bizi manzarasıyla büyülerken bir taraftan da zehirleyebilir…

Kitaptaki diğer çalışmalar farklı tarzlarda. “Kristaldeki Dansçı” bir bilimkurgu/gizem-gerilim öyküsü. Doğduğum sene (1981) yazılmış öykü, kurgusal olarak 1956 yılında yaşananları anlatıyor. Yalnızca 20 saat boyunca tüm dünyada elektriklerin gidip tüm makinelerin çalışmayı durdurduğunda olan olayları anlatıyor. Özel olaylardan başlayıp dünyanın genelinin nasıl etkilendiği, nasıl facialar yaşandığını aktarıyor. Öykünün ilerleyen kısmında ise tabii ki, bu yaşanan olayların nedenini öğreniyoruz. Oldukça sürükleyici bir öykü. Elektriğe ve makinelere ne kadar da muhtaç olduğumuz gibi günlük hayatta fark etmediğimiz bir gerçeği yüzümüze çarpıyor ki 1950lerde değil şimdi (2022) olsa daha fena sonuçlar doğabilirdi. “Matsuyama Aynası” ise bir Japon halk anlatısı ve dramatik bir masal… Matsuyama adlı bir yerde geçtiği için bu ismi almış. Hayatınızda ilk kez ayna görseydiniz ne yapardınız? Masalda, eşinin kendisine hediye olarak aldığı aynayı çok nadiren kullanan kadın, yıllar sonra ölüm döşeğindeyken bu aynayı küçük kızına bırakıyor: “Küçük kızım, Ben buralardan göçüp gittikten sonra bu aynaya baktığında beni görecek ve seni her zaman izlediğimi bileceksin…” Kız, sabah akşam ayna ile konuşur. Üstelik annesinin yaşlı ve hasta zamanlarını değil de genç ve güzel zamanlarını gösterir ayna… Harika bir masalmış… “Kılıçtaki Anka Kuşu” ise bir Conan hikâyesi. Bu kitapta biraz sırıtıyor gibi diğer öykülerin yanında. Fantastik macera tarzında tek öykü. Conan bilmeyenler için, fazla üzerinde durmak istemiyorum; ilerde tanıtırsam Conan kitaplarını toplu tanıtırım. Burada Conan, ayı şeklinde devasa ruhani bir yaratıkla savaşıyor. Kılıcın üzerine kadim varlıklar tarafından işlenen Anka kuşu şeklinde tılsımlı bir sembol, gücün anahtarı oluyor. Aralara serpiştirilmiş kısa şiirleri de var demiştim. Flagg’ın Lovecraft’a yazdığı şiir ilgimi çekti. Wright da 2 gece kulak ağrısı çekip bunun hakkında bir dörtlük karalamış.

Benim kitaptaki favorilerim “Ay Işığı Masalı”, “Kristaldeki Dansçı”, “Panterin Gözleri” ve “Rüya”…Genel olarak tekinsiz kurgu sevenlere kitabı tavsiye ederim.

Yorumlar

SİZİN İÇİN ÖNERİLEN DİĞER İNCELEMELER